31 Ekim 2013 Perşembe

İnsan Sesindeki Muhteşem Çeşitlilik


İnsan Sesindeki Muhteşem Çeşitlilik

Yüce Allah’ın insanlara bahşettiği çok özel bir nimet olan ses ve konuşma, çevre ile iletişim kurabilmenin, düşünceleri, sevinç, üzüntü gibi duyguları farklı ses tonları kullanarak anlatabilmenin tek yoludur. İnsan sesi, çok çeşitli tonlamalar meydana getirmesi ile bugüne kadar yapılmış tüm müzik aletlerinden milyonlarca defa daha olağanüstü bir yapı ve işleyişe sahiptir. Müzik aletlerinin zaman içinde eskimesi, bozulması ve her zaman bakıma muhtaç olmasına karşın, sesimiz bozulmadan, eskimeden, kendi bakımını sürekli kendisi yaparak, yaşadığımız süre boyunca bize hizmet eder.
sesinolusumu3Sesin Oluşumundaki Kusursuz Detay
Sesin oluşabilmesi için gırtlaktaki kaslar, dil, dişler, damak, dudaklar gibi pek çok organ ve hava birbiri ile mükemmel bir uyum içerisinde çalışır. Eğer böylesi bir organizasyon olmasaydı konuşmak istediğimiz zaman ortaya anlaşılmaz ve rahatsız edici bir gürültü çıkardı. Bu organizasyonu mümkün kılan detaylar şunlardır:
Sesin Oluşumu Nasıl Gerçekleşir?
Konuşurken nefes veririz ve bu nefes konuşmanın karakteristiğini etkileyen en az 11 noktadan geçer.
Ses, akciğerlerden nefes borusu ile yukarı doğru çıkan havanın, gırtlakta bulunan iki adet ses telini titreştirmesi sonucu oluşur.
Ses telleri, konuşulmadığı zamanlarda ‘V’ şeklindedir ve her iki yana açıktır. Konuşma sırasında orta hatta bir araya gelirler ve ‘II’ şeklini alırlar.
Bu teller, ince seslerin çıkartılması için daha çok gerilir ve titreşir. Kalın seslerde ise bunun tam tersi bir mekanizma çalışır.
Ses; gırtlaktan çıktıktan sonra ise, dil kökü, dil, dişler, dudaklar gibi organlarımızda son şeklini alır. Bu sırada geniz, burun boşluğu ve sinüsler de titreşerek kişiye özgü ses karakterleri ortaya çıkar.
İnsanlar dışındaki tüm canlıların sesleri birbirine benzerdir. Fakat insan sesi bunlardan farklıdır. Çünkü her insanın sesinin bir kimliği vardır. Kendi sesimiz, ailemiz ve tanıdıklarımızın sesleri sadece kişiye özgüdür. Hatta insan sesi o kadar özeldir ki, göremediğimiz halde telefonu açar açmaz karşımızdaki kişiyi ‘merhaba’ deyişinden bile tanıyabiliriz.
Konuşabilmemizi sağlayan ağız, dil, dudak, ses telleri, sinirler, beyin ve diğer organlarımızla birlikte bizi yaratan Allah, on binlerce kelimeden oluşan dilleri karıştırmadan kelimeleri akıcı bir şekilde ağzımızdan çıkarmamızı da sağlamaktadır. Yüce Allah bu gerçeği Kuran’da şöyle bildirmektedir:
“İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti.” (Rahman Suresi, 3-4)
Ses Tellerindeki Detaysesolusumu1
İnsan sesini oluşturan en önemli organlar, ses telleri ve onların bağlı bulunduğu kaslardır. Bunlar gırtlağın içindeki ses kutusunda bulunan mukus tabakası ile kaplı bir çift kastır. Gırtlağın ön kısmında halka biçiminde olan kalkansı kıkırdakların arkasında yer alır.
Sesin üretilebilmesi için V şeklindeki ses tellerinin II şekline gelmesi gerekir. Ancak eğer birbirlerine çok yaklaşırlarsa veya yeterince gergin değillerse ses kalitesi düşer. Hatta konuşma gerçekleşmez.
Ses tellerinin boyu, sesin kalınlığını belirler. Ses teli ne kadar uzun olursa, ses o kadar ince çıkar. Kadınların erkeklere oranla daha ince sesli olmalarının temelinde yatan neden de budur. Çünkü kadınların ses telleri erkeklerin ses tellerinden daha uzundur.
İnsan dışında hiçbir canlının sesini dinleyerek onun cinsiyeti ayırt edilemez. İnsan ise bu açıdan farklıdır. Konuştuğumuz insanı görmesek bile ses tonundan onun kadın mı yoksa erkek mi olduğunu hemen anlayabiliriz. Bu elbette Yüce Allah’ın insanlara bahşettiği çok özel bir detaydır.
Ses tellerinin ses çıkarabilmesi için aralarındaki mesafe, uzunluk, gerilim gibi birçok özelliğin çok ince düşünülmesi ve hesaplanması gerekir. Sadece ses telindeki bu detaylar düşünüldüğünde bunların tesadüfen geliştiğini iddia etmek elbette imkansızdır. Ses telleri, bunların titreşimi gibi birçok detay, Yüce Allah’ın üstün aklı ve her şeyi bir ölçü ile yaratmasının en güzel delilidir. Yüce Allah bu gerçeği bir Kuran ayetinde şöyle haber vermiştir:
“… O’nun Katında her şey bir miktar (ölçü) iledir.” (Ra’d Suresi, 8)
sesolusumu2Gırtlaktaki Detay
Sesin oluşumundaki detaylar, sadece ses telleri ile sınırlı değildir. Nefes borumuzun ağız boşluğuna açılan kısmında yer alan gırtlak (larinks) boyunca, ses telleri dışında uzanan başka kaslar da yer alır. Bu kaslar teller arasındaki hava boşluğunu ve tellerin uzunluğunu kontrol ederler ve ses tellerinin titreşebilmesi, hava akımının geçebilmesi için gırtlağı oluşturan diğer kaslardan bağımsız olarak hareket ederler. Kuşkusuz bu evrim teorisi ile açıklanamayacak bir detaydır. Gırtlağın ses tellerinin titreşmesi için aşama aşama gelişerek, sadece ses tellerinin bulunduğu kısımda ayrı bir kas yapısı oluşturması elbette mümkün değildir. Konuşmanın en önemli şartlarından biri olan bu detay, Yüce Allah’ın “Ol“ emriyle bir anda gerçekleşmiştir.
İnsanın gırtlağının yapısında konuşmaya yönelik bir başka detay, diğer canlılara oranla insan gırtlağının çok daha aşağıda yaratılmış olmasıdır. Bu detay gırtlaktan çıkan nefesin farklı seslere dönüşmesini sağlar. Gırtlağın bu özelliğinden dolayı nefes borusuna sürekli besin kaçma ihtimali vardır. Bu risk, bebeklik döneminde kazanılan reflekslerle ve “küçük dil” olarak adlandırılan organla ortadan kaldırılmıştır.
Ağız, Diş, Burun ve Dilin Görevisesolusumu4
Dünyanın dört bir yanında farklı diller konuşulur. Fakat tüm insanların ağızlarından benzer harf sesleri çıkar. Çünkü insanlar Yüce Allah’ın ilhamıyla harfleri söylerken hep aynı organlarını kullanırlar.
Her iki dudakları ile ‘P’ ve ‘B’, dudak ve dişleri ipD’, dilin arka kısmı ile de ‘K’ ve ‘G’ seslerini çıkarırlar.
Hiçbir bebek doğduğu zaman harfleri söylerken ağız boşluğunu nasıl kullanacağını bilmez, fakat konuşma zamanı geldiğinde Afrika’daki kabilede yaşayan bir çocuk da, New York’ta oturan bir çocuk da harfleri aynı şekilde söyler. Kuşkusuz bu büyük bir mucizedir ve konuşmanın tek kaynaktan Yüce Allah’tan gelen ilham ile yapıldığının en güzel delillerindendir.
Konuşma esnasında bazı organların diğerlerinden daha baskın kullanılması ise gerek konuşmanın anlaşılması gerekse dinleyenin algılamasında sorunlar oluşturur. Örneğin konuşurken gırtlak bölgesini kullananların sesi parazitli çıkar ve rahat duyulabilmelerini zorlaştırır.
Sadece ağız boşluğunu kullanan kişiler ağızlarını yeteri kadar açmadıkları için “a” ya da “o” yerine “ı” sesi çıkarır ve bu kişilerin seslerini duymak güçleşir.
Yalnızca burun bölgesini kullanan kişilerin sesi ise tonsuz, enerjisiz ve uğultu halinde çıkar. Bu sorunun nedenlerinden biri yumuşak damağın yeterince çalışmamasıdır. Yumuşak damağın görevlerinden biri, seslerin burun yoluyla çıkmasını engellemek için burun yolunu kapamaktır. Çünkü bazı sesler burun yoluyla çıkmak ister, bu durumda yumuşak damak o bölgeyi kapatır ve seslerin doğru çıkmasını sağlar.
Şüphesiz burada birkaç örnekle işaret edilen detaylar, seslerin doğru bir biçimde çıkması için tüm sistemin belirli hareketleri aynı anda yapması gerektiğini ortaya koyar. Hiçbirimizin farkında olmadan gerçekleştirdiği bu organizasyon, Yüce Allah’ın üstün aklının sonuçlarından yalnızca biridir.
Beynin Rolü
Tüm konuşmanın organizatörü, beyindeki bir bölgedir. Burada düşüncenin ana yapısı oluşur, kulak ve gözlerden gelen sinyallerle birleştirilir ve boğaza gönderilir.
Hayvanların beyinlerinde böyle bir bölge yoktur. Bazı papağan, muhabbet kuşu hatta karga türlerinin konuşabilmeleri ise bilinçli bir konuşma şekli değildir. Sadece ezberleme ve tekrar edebilme yeteneklerinden kaynaklanır.
Bizim beynimizde konuşma noktasının bulunması bize ait özellikler olmadığı gibi, bazı kuş türlerinin kelimeleri ezberleyip tekrar edebilmeleri de onlara ait özellikler değildir. Çünkü beyin sadece bir et parçasıdır. Bu et parçasının düşünüp, konuşmaya karar vermesi hangi harflerin hangi organları kullanarak çıkacağını belirleyebilmesi, kelimelerin anlamlı bir biçimde ve düşünmeden çıkarak dinleyenin anlayabileceği cümlelere dönüşmesi elbette bir et parçasının yapabileceği işlemler değildir. Beyin sadece konuşmayı yönlendiren bir vesiledir. Ayette bildirildiği gibi kelimeleri öğreten ve konuşmayı ilham eden Yüce Allah’tır.
“Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti.” (Bakara Suresi, 31)
Buraya kadar anlatılanlar sesin oluşabilmesi için tüm insanlarda olması gereken mucizevi detaylardır. Mucizenin bir diğer tarafı ise tıpkı parmak izi gibi her insanın kendine özgü sesinin olmasıdır? Peki, bu mucize nasıl gerçekleşir?
Sesimizi Eşsiz Kılan Detaylar
Bugüne kadar yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan milyarlarca insan birbirinden farklı ses tonlarına sahiptir. Bu elbette Yüce Allah’ın insanlara lütuf olarak bahşettiği büyük bir nimettir. Çünkü bu nimet vasıtasıyla insanlar arasındaki iletişim kolaylaşır, birbirlerini görmeseler bile seslerinden tanıyabilirler. Ayrıca insanların zevk alacakları şarkıları dinleyebilmeleri de ancak ses tonlarının farklı olması ile mümkündür.
Sesimizin sadece kendimize özgü olmasını sağlayan sebep jet makineleri çevresindeki girdapların ses üretmeleri ile benzer yapıdadır. Bu konuda Cincinnati Üniversitesi’nden tıp doktoru Sid Khosla ve ekibi jet makineleri ile ilgili uzun süreli araş tırmalar yapmışlardır ve bu araştırmalarda şu sonuca varmışlardır:
Akciğerden çıkan hava akımı gırtlak boyunca tıpkı ses motorlarındaki gibi girdaplar yaparak ses üretmektedir.
Eğer görülebilseydi, dönen duman halkalarına benzeyecek olan bu girdaplar, her insanda farklı ton oluşturan seslere dönüşür. Ancak bu girdapların oluşum mekanizmaları insanın aklıyla çözebileceğinden çok daha komplekstir.
İnsanın oluşum mekanizması hakkında bile tam bir bilgiye sahip olmadığı ve kendine özgü ses yapısının ortaya çıkmasında hiçbir katkısının olmadığı çok açıktır. Kişiye özel ses elbette Yüce Allah’ın yaratma sanatındaki aklın üstünlüğünü gösterir.
Farklı Ses Tonları Rabbimiz’in Şanındandır
Sesin oluşabilmesi için vücudumuzda pek çok organ birbiri ile tam bir uyum içinde çalışır. Bu organlardan bir tanesinin eksikliği veya görevini tam zamanında yerine getirmemesi sesin oluşumunu engeller. Bu nedenle sesi oluşturan tüm sistemin aynı anda, eksiksiz bir biçimde ortaya çıkması ve her birinin görevini “bilip” kusursuzca işlevini yerine getirmesi gereklidir. Organların aklı ve şuuru yoktur. Bu nedenle görevlerinin ne olduğunu, sesi oluşturmak için neler yapmaları gerektiğini bilemezler. Akla ve bilince sahip olmayan bu parçalar zaman içinde yavaş yavaş gelişerek kusursuz hale de gelemezler. Tıpkı bir kemanı yapan ustanın ancak müzik aletinin bütün parçalarını aynı anda bir araya getirmesi ile sesin çıkması gibi, sesle ilgili donanımımız da Yüce Allah tarafından bir anda yaratılmıştır.
Ses çıkarabilmemiz için sadece bu sistemin varlığı da yetmemektedir. Aynı zamanda havanın varlığı da şarttır. Üstelik bu hava her insanın gırtlağında farklı girdaplar çizerek sesin kişiye özel olmasını sağlamaktadır.
Her insanda ses ve konuşma oluşturan donanım ve hava aynı olmasına rağmen her insanın kendisine özgü bir sese sahip olması elbette bir aklın kavrama sınırının çok üstündedir. Bu durum Rabbimiz’in üstün aklını, bir örnek edinmeksizin yaratan olduğunu göstermektedir. Allah insanı yaratmış ve ona, dünya üzerindeki başka hiçbir canlıda olmayan kavramlarla düşünme, konuşma ve kendine özgü ses çıkarma yeteneğini bahşetmiştir. Kuran ayetlerinde şu şekilde bildirilir:
“İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti.” (Rahman Suresi, 3–4)
Sesimizdeki Kimlik
Her insanın ses oluşumunda görev alan organlarını kullanış şekli farklıdır. Bu nedenle herkesin kendine ait bir ses tonu vardır. Ancak eğer Allah dileseydi bütün insanlar aynı sesle konuşabilir, her yerde aynı ses tonunu da işitebilirlerdi. Kendi sesimiz, annemizin sesiyle, arkadaşlarımızın veya komşumuzun sesi ile aynı olabilirdi. Bunun yanında aynı ses tonuyla bütün insanların telefonla irtibat kurmaları pek çok açıdan riskli ve güç olurdu. Çünkü herkes birbiri adına konuşma yapabilir, bu durumda insanları ayırt etmek mümkün olmazdı. Ayrıca birbirinden farklı güzellikteki insan sesleri olmayacağından tek düze bir müzik anlayışına sahip olurduk.
Ancak alemlerin Rabbi olan Allah büyük bir nimet ve lütuf olarak insanlar arasındaki iletişimi kolaylaştırmak ve zevk alacakları şarkılar ve sohbetler oluşturmak için; onları birbirinden farklı ve benzersiz ses tonları ile yaratmıştır.
Yeni doğan bebeklerin gırtlakları yetişkinlere göre yüksektedir. Böylece henüz konuşmadığı için gırtlak yapısına gereksinim duymayan bir bebek, süt emerken aynı anda nefes alabilir ve yetişkinlerde olduğu gibi yuttuklarının nefes borusuna oradan da akciğere kaçma riskini taşımaz. Ancak ileride konuşma için zorluk çıkaracağından, çocuk konuşma çağına girmeden, gırtlak aşağıya iner. Yani tam gereken zamanda tam gereken şekilde gelişir. Bu elbette Yüce Allah’ın yaratma sanatındaki detayı ve üstün aklı gösteren örneklerden yalnızca biridir.
2013-10-23 17:52:15

KURAN MUCİZELERİ -17- ANNE KARNINDAKİ 3 KARANLIK


ŞOK!! Hz. Muhammed (sav) hadisinde Marmaray'ı anlatmış (+oynatma listesi)

24 Ekim 2013 Perşembe

Proteinlerin katlanması mucizesi

Sayfa
  • Bize Ulaşın
  • Üyelik
  • Site Haritasi
  • Detaylı Arama


  • Proteinlerin katlanması mucizesi

    protein-art
     
    Proteinler sadece aminoasitlerin art arda dizilmelerinden ibaret değildir. Proteinlerin hayati görevlerini yapabilmeleri için pek çok şartın yerine gelmesi gereklidir. Bunlardan biri de proteinin doğru üç boyutlu yapısına katlanmasıdır. Proteinler, önceki sayfalarda da özetlendiği gibi, ribozom adlı fabrikalarda aminoasitlerin peptit adlı özel bağlarla tespih taneleri gibi bir araya getirilmeleriyle oluşturulur. Bundan sonraki en önemli aşamalardan biri ise zincir halinde üretilen proteinin doğru zaman, yer ve şekilde katlanmasıdır. 
     
    Bir protein eğer yanlış bir şekilde katlanırsa veya hiç katlanamazsa, bu durumda görevini yerine getiremez. Hatta bazı durumlarda hücre için zararlı hale gelir. Yaşlanma ve bazı hastalık belirtilerinde bu katlama mekanizmasının iyi çalışmaması nedenlerden biri olarak düşünülmektedir. 
     
    Daha ilerlemeden, bu bilgi üzerinde düşünmek gerekir. İlk protein nasıl katlandı? Katlanması gerektiğini, hatta hangi şekle katlanması gerektiğini nereden biliyordu? İlk protein molekülünün kendiliğinden tesadüfler sonucu meydana geldiğini iddia eden evrimciler, bir de bu molekülün nasıl olup da doğru şekilde ve doğru zamanda katlandığını açıklamak zorundadırlar. 
    Peki bu aminoasit zincirinden oluşan protein molekülü nasıl katlanabilmektedir? Bir protein molekülünün katlanabileceği çok fazla sayıda şekil vardır; katlanma reaksiyonları son derece komplekstir, birçok zayıf ve kovalent olmayan bağlar içerir.  Proteinlerin büyük bir yüzdesi gerekli olan şekle otomatik olarak katlanmazlar, bozuk katlanma ve birikme riski altındadırlar. Bu tehlikelerden kaçabilmek için hücrelerde kompleks bir ağ oluşturan “moleküler şaperonlar” görev alırlar. Bu moleküller, proteinlerin üst üste yığılarak birikmelerini önler ve proteinlerin doğru olarak katlanmasını sağlarlar. 
     
    bilinmeyen-mucizeler-birlesik-proteinler 591x270
     
    Proteinler, şaperon gibi diğer moleküllere sadece doğru şekilde katlanabilmek için ihtiyaç duymazlar, doğru şekilde katlandıktan sonra fonksiyonlarını devam ettirebilmek için de bu proteinlerin yardımına ihtiyaçları vardır. 
     
    Yani bir protein molekülü oluştuktan sonra varlığını ve işlevlerini sürdürebilmek için yine diğer proteinlere ihtiyaç duymaktadır. Evrimcilerin bir şekilde oluştuğunu iddia ettikleri protein molekülünün varlığını ve işlevlerini sürdürebilmesi için, zaten bulunduğu ortamda önceden varolmuş ve ne yapması gerektiğini gayet iyi bilen başka proteinler bulunmalıdır. Bu evrim teorisinin içinde bulunduğu en büyük açmazlardan biridir: Protein oluşması için önceden var olan proteinlere ihtiyaç vardır!
    Mucizeler zinciri burada da bitmemektedir. Hücrede, diğer başka proteinleri de içeren bir başka akıllı sistem daha yer alır. Ubikuitin-proteazom sistemi olarak adlandırılan bu sistem, yanlış katlanan ve biriken proteinleri parçalayarak, hücreye zarar vermeden atılmalarını sağlar. 
     
    Akıllı protein molekülü şaperonların birçok farklı türü vardır. Bunlardan biri olan ‘HSP70’ proteini büyük ve kompleks bir moleküldür, ve kısmen katlanmış olan protein molekülüyle etkileşime girerek proteinin tam doğru şekilde katlanmasını sağlar. Bu işlemi yaparken HSP40 ve ‘nükleotid-değişim faktörleri’ gibi diğer proteinlerden destek alır. 
     
    Ancak katlanma işlemi henüz tamamlanmamıştır. Halen tam olarak katlanmamış olan proteinler bir başka protein sistemine taşınırlar: şaperoninlere. Şaperoninler çift halkalı büyük bileşiklerdir, proteinleri tek tek kafese benzer bir yapı içine kapatırlar. Bu aşamadan sonra protein katlama işlemi tamamlanmıştır. 
     
    Burada çok genel bir özeti yapılan bu işlemlerin muhteşem biyokimyasal detayları bulunmaktadır.  
     
    İhtiyaç duyulduğunda şaperonin proteinlerinin üretimi ile ilgili sinyalin verilmesi ve ilgili genlerin aktifleştirilmesi dahi son derece kompleks işlemlerdir.
     
    Tüm bu işlemler evrim teorisi ile nasıl açıklanabilir? Evrimcilerin, “bunlar daha kompleks canlılarda ihtiyaç duyulan işlemler, ilk ilkel organizmanın bunlara ihtiyacı yoktu” gibi halkı hipnoz etmeye yönelik açıklamaları da geçersizdir. Çünkü bu kompleks sistemler, şaperon ve şaperonin gibi proteinler, bakteri ve arkeadada bulunmaktadır. Aslında herhangi bir hücrenin işlev görebilmesi için sadece proteinlere değil aynı zamanda bu şaperon sistemlere de ihtiyacı vardır. Bu sistemler olmadan ne hücre ne de proteinler işlev göremeyeceklerdir. 
     
    Yukarıda anlatıldığı gibi şaperon sistemleri proteinlerden meydana gelir.  Yani şaperon sistemler, şaperonların katladıkları proteinlerden oluşurlar. Özetle Şaperonlar için şaperonlara, proteinler için proteinlere ihtiyaç vardır. 
     
    Hayali evrim mekanizmaları ise moleküler sistemlerden aşama aşama kendiliğinden değişiklikler gerektirir. Yani mutasyonlar sayesinde meydana gelen ve seçilen faydalı küçük adımlarla bu muhteşem sistemlerin oluştuğunu iddia ederler. Ancak görüldüğü gibi proteinlerin oluşumunu bununla açıklamaları imkansızdır. Çünkü proteinin oluşması için bu muhteşem sistemlerin zaten doğru zamanda ve doğru yerde hazır olmaları gerekmektedir.
     
    Mutasyon olduğunda gendeki anlam bozulmakta sonuç olarak hastalık yada ölüme  kadar giden durumlar oluşmaktadır; protein katlanmasındaki detaylar ise çok daha hassas bir konudur, çünkü protein katlamasında yapılan, atomları yani maddenin en küçük birimini uygun şekilde yerleştirme işlemidir. Örneğin insanoğlu hamura şekil verebilir, cama şekil verebilir ya da çeliğe şekil verebilmektedir, ancak atomları uygun şekilde yerleştirebilmek insanoğlunun henüz inemediği bir boyuttur. Tek bir atomun açısını yanlış yapma ya da sırasında yanlışlık olması her bir atomun birbirlerine uyguladıkları çekim kuvvetlerini direk etkilediğinden binlerce atomdan oluşan protein molekülü ideal 3 boyutu haline gelememekte, işlevini gerçekleştirememekte, dolayısıyla fonksiyon dışı kalarak vücut için gerekli işleri yapamamaktadır.  Örneğin hemoglobinde yanlış katlanma olursa canlı tamamen yada kısmi nefes alamamaktadır.
     
    Tüm bu kompleks yapıların ve sistemlerin, bir kerede sonsuz ilim ve akıl sahibi olan Allah tarafından yaratıldığı son derece açıktır. Tesadüflerle açıklanması imkansız olan mükemmellik ve komplekslik yaşamın her seviyesinde görülmektedir. Özellikle 21. yüzyılda moleküler seviyede görülen muhteşem Yaratılış delilleri tüm evrenin bir Yaratıcısı olduğu gerçeğini tüm açıklığıyla insanlığa göstermektedir. 
     
    Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)
    2013-10-19 16:02:33

    Proteinlerin katlanması mucizesi

    Sayfa
  • Bize Ulaşın
  • Üyelik
  • Site Haritasi
  • Detaylı Arama


  • Proteinlerin katlanması mucizesi

    protein-art
     
    Proteinler sadece aminoasitlerin art arda dizilmelerinden ibaret değildir. Proteinlerin hayati görevlerini yapabilmeleri için pek çok şartın yerine gelmesi gereklidir. Bunlardan biri de proteinin doğru üç boyutlu yapısına katlanmasıdır. Proteinler, önceki sayfalarda da özetlendiği gibi, ribozom adlı fabrikalarda aminoasitlerin peptit adlı özel bağlarla tespih taneleri gibi bir araya getirilmeleriyle oluşturulur. Bundan sonraki en önemli aşamalardan biri ise zincir halinde üretilen proteinin doğru zaman, yer ve şekilde katlanmasıdır. 
     
    Bir protein eğer yanlış bir şekilde katlanırsa veya hiç katlanamazsa, bu durumda görevini yerine getiremez. Hatta bazı durumlarda hücre için zararlı hale gelir. Yaşlanma ve bazı hastalık belirtilerinde bu katlama mekanizmasının iyi çalışmaması nedenlerden biri olarak düşünülmektedir. 
     
    Daha ilerlemeden, bu bilgi üzerinde düşünmek gerekir. İlk protein nasıl katlandı? Katlanması gerektiğini, hatta hangi şekle katlanması gerektiğini nereden biliyordu? İlk protein molekülünün kendiliğinden tesadüfler sonucu meydana geldiğini iddia eden evrimciler, bir de bu molekülün nasıl olup da doğru şekilde ve doğru zamanda katlandığını açıklamak zorundadırlar. 
    Peki bu aminoasit zincirinden oluşan protein molekülü nasıl katlanabilmektedir? Bir protein molekülünün katlanabileceği çok fazla sayıda şekil vardır; katlanma reaksiyonları son derece komplekstir, birçok zayıf ve kovalent olmayan bağlar içerir.  Proteinlerin büyük bir yüzdesi gerekli olan şekle otomatik olarak katlanmazlar, bozuk katlanma ve birikme riski altındadırlar. Bu tehlikelerden kaçabilmek için hücrelerde kompleks bir ağ oluşturan “moleküler şaperonlar” görev alırlar. Bu moleküller, proteinlerin üst üste yığılarak birikmelerini önler ve proteinlerin doğru olarak katlanmasını sağlarlar. 
     
    bilinmeyen-mucizeler-birlesik-proteinler 591x270
     
    Proteinler, şaperon gibi diğer moleküllere sadece doğru şekilde katlanabilmek için ihtiyaç duymazlar, doğru şekilde katlandıktan sonra fonksiyonlarını devam ettirebilmek için de bu proteinlerin yardımına ihtiyaçları vardır. 
     
    Yani bir protein molekülü oluştuktan sonra varlığını ve işlevlerini sürdürebilmek için yine diğer proteinlere ihtiyaç duymaktadır. Evrimcilerin bir şekilde oluştuğunu iddia ettikleri protein molekülünün varlığını ve işlevlerini sürdürebilmesi için, zaten bulunduğu ortamda önceden varolmuş ve ne yapması gerektiğini gayet iyi bilen başka proteinler bulunmalıdır. Bu evrim teorisinin içinde bulunduğu en büyük açmazlardan biridir: Protein oluşması için önceden var olan proteinlere ihtiyaç vardır!
    Mucizeler zinciri burada da bitmemektedir. Hücrede, diğer başka proteinleri de içeren bir başka akıllı sistem daha yer alır. Ubikuitin-proteazom sistemi olarak adlandırılan bu sistem, yanlış katlanan ve biriken proteinleri parçalayarak, hücreye zarar vermeden atılmalarını sağlar. 
     
    Akıllı protein molekülü şaperonların birçok farklı türü vardır. Bunlardan biri olan ‘HSP70’ proteini büyük ve kompleks bir moleküldür, ve kısmen katlanmış olan protein molekülüyle etkileşime girerek proteinin tam doğru şekilde katlanmasını sağlar. Bu işlemi yaparken HSP40 ve ‘nükleotid-değişim faktörleri’ gibi diğer proteinlerden destek alır. 
     
    Ancak katlanma işlemi henüz tamamlanmamıştır. Halen tam olarak katlanmamış olan proteinler bir başka protein sistemine taşınırlar: şaperoninlere. Şaperoninler çift halkalı büyük bileşiklerdir, proteinleri tek tek kafese benzer bir yapı içine kapatırlar. Bu aşamadan sonra protein katlama işlemi tamamlanmıştır. 
     
    Burada çok genel bir özeti yapılan bu işlemlerin muhteşem biyokimyasal detayları bulunmaktadır.  
     
    İhtiyaç duyulduğunda şaperonin proteinlerinin üretimi ile ilgili sinyalin verilmesi ve ilgili genlerin aktifleştirilmesi dahi son derece kompleks işlemlerdir.
     
    Tüm bu işlemler evrim teorisi ile nasıl açıklanabilir? Evrimcilerin, “bunlar daha kompleks canlılarda ihtiyaç duyulan işlemler, ilk ilkel organizmanın bunlara ihtiyacı yoktu” gibi halkı hipnoz etmeye yönelik açıklamaları da geçersizdir. Çünkü bu kompleks sistemler, şaperon ve şaperonin gibi proteinler, bakteri ve arkeadada bulunmaktadır. Aslında herhangi bir hücrenin işlev görebilmesi için sadece proteinlere değil aynı zamanda bu şaperon sistemlere de ihtiyacı vardır. Bu sistemler olmadan ne hücre ne de proteinler işlev göremeyeceklerdir. 
     
    Yukarıda anlatıldığı gibi şaperon sistemleri proteinlerden meydana gelir.  Yani şaperon sistemler, şaperonların katladıkları proteinlerden oluşurlar. Özetle Şaperonlar için şaperonlara, proteinler için proteinlere ihtiyaç vardır. 
     
    Hayali evrim mekanizmaları ise moleküler sistemlerden aşama aşama kendiliğinden değişiklikler gerektirir. Yani mutasyonlar sayesinde meydana gelen ve seçilen faydalı küçük adımlarla bu muhteşem sistemlerin oluştuğunu iddia ederler. Ancak görüldüğü gibi proteinlerin oluşumunu bununla açıklamaları imkansızdır. Çünkü proteinin oluşması için bu muhteşem sistemlerin zaten doğru zamanda ve doğru yerde hazır olmaları gerekmektedir.
     
    Mutasyon olduğunda gendeki anlam bozulmakta sonuç olarak hastalık yada ölüme  kadar giden durumlar oluşmaktadır; protein katlanmasındaki detaylar ise çok daha hassas bir konudur, çünkü protein katlamasında yapılan, atomları yani maddenin en küçük birimini uygun şekilde yerleştirme işlemidir. Örneğin insanoğlu hamura şekil verebilir, cama şekil verebilir ya da çeliğe şekil verebilmektedir, ancak atomları uygun şekilde yerleştirebilmek insanoğlunun henüz inemediği bir boyuttur. Tek bir atomun açısını yanlış yapma ya da sırasında yanlışlık olması her bir atomun birbirlerine uyguladıkları çekim kuvvetlerini direk etkilediğinden binlerce atomdan oluşan protein molekülü ideal 3 boyutu haline gelememekte, işlevini gerçekleştirememekte, dolayısıyla fonksiyon dışı kalarak vücut için gerekli işleri yapamamaktadır.  Örneğin hemoglobinde yanlış katlanma olursa canlı tamamen yada kısmi nefes alamamaktadır.
     
    Tüm bu kompleks yapıların ve sistemlerin, bir kerede sonsuz ilim ve akıl sahibi olan Allah tarafından yaratıldığı son derece açıktır. Tesadüflerle açıklanması imkansız olan mükemmellik ve komplekslik yaşamın her seviyesinde görülmektedir. Özellikle 21. yüzyılda moleküler seviyede görülen muhteşem Yaratılış delilleri tüm evrenin bir Yaratıcısı olduğu gerçeğini tüm açıklığıyla insanlığa göstermektedir. 
     
    Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)
    2013-10-19 16:02:33

    KURAN MUCİZELERİ -12- YEDİ KAT GÖK


    Kadınlara baskı yapılmayacağının vurgulanması önemli (Başbakan Recep Tay...


    23 Ekim 2013 Çarşamba

    Evrim Teorisini Geçersiz Kılan Metabolik Yollar

    Metabolik yol, hücre içinde meydana gelen kimyasal reaksiyonlar dizisidir. Birbirine bağlı birçok metabolik yol ise metabolizmayı oluşturur.
    Hücre içindeki metabolik faaliyetler, canlıların çevrelerinden enerji almalarını ve yaşamın temel parçalarını inşa etmelerini sağlar. Bu işlemler sonucunda organizmalar büyür, çoğalır, biyolojik yapılarını sürdürebilir ve çevredeki değişimlere tepki verebilir.
    Metabolik reaksiyonlar, yani metabolizma, protein ve RNA moleküllerinin üretimini ve parçalanmasını, DNA replikasyonunu ve hücre zarı ve duvarının kurulmasını içerir.
    Metabolizma, bunlar dışında küçük moleküllerin reaksiyonlarını da içerir. Önemli sayıda metabolik reaksiyon, hücrenin protein, DNA, RNA ve hücre zarının katmanlarını birleştirmekte kullanılan küçük molekülleri üretirler. Diğer yandan, bazı metabolik aktiviteler glükoz ve diğer şeker molekülleri gibi bileşenleri daha küçük moleküllere parçalayarak hücredeki işlemler için gerekli enerjiyi sağlar. Bazı metabolik aktiviteler, hücrenin artık ihtiyaç duymadığı maddeleri (hücresel atıkları) atılmak üzere hazırlarlar. Diğer reaksiyonlar, hücreyi zararlı maddelerden arındırır.
    Metabolik işlemler genel olarak hücrenin içinde, sanki bir şehrin yollarının, cadde ve sokaklara ayrılması gibi bir seri kimyasal reaksiyonlar halinde organize olurlar.  Bu reaksiyonlar, bir dizi kimyasal reaksiyonlar aracılığıyla ilk baştaki bir bileşeni son ürüne dönüştürürler. Metabolik bir yoldaki her adımda kimyasal dönüşüme yardımcı olan enzim olarak adlandırılan bir protein vardır. Bu yollar doğrusal, dallara ayrılmış veya dairesel olabilir. Doğrusal yola örnek glikozun parçalanmasıdır.   Aşağıdaki örnekte olduğu gibi:
    Macıntosh HD:Users:mac13:Desktop:the-optimal-design-of-metabolism_files:glycolysis.png
    Glikozun parçalanması

    Bir metabolik dizinin parçası olan kimyasal bir madde bazen başka bir metabolik yolda da yer alır. Veya bir kimyasal reaksiyonun ürünü, bir sonraki kimyasal reaksiyon dizisinin bir parçasıdır. Bu paylaşılan elementler metabolik yolların birbirlerine bağlanmalarına ve son derece kompleks bir ağ oluşturmalarına neden olur. Metabolik işlemlerin toplamı, kompleks, kafesli bir kimyasal reaksiyon ağı oluşturur ve her biri bir enzim tarafından katalize edilir. Şekil 2’de hücredeki başlıca metabolik yollar ve bunların birbirlerine nasıl bağlandıkları gösterilmektedir.
    Macıntosh HD:Users:mac13:Desktop:the-optimal-design-of-metabolism_files:metabolism.png

    Hücre metabolizmasının olağanüstü kompleksliği düşünüldüğünde sözde evrimsel süreçlerin bunları teker teker oluşturup sonra birbirlerine bağlamalarının ne kadar imkansız olduğunu anlamak hiç de zor değil.
    ttp://haha.nu/files/uploads/2010/the-amazing-human-body/Clipboard01.jpg
    Metabolik yolları gösteren şema
    New York gibi büyük bir şehrin tüm caddelerinin, metro ağının, sokaklarının tesadüfen oluşması, otobanların, caddelerin ve sokakların birbirlerine tesadüfen bağlanmalarının imkansız olması gibi.
    Yapılan bazı son araştırmalarda da, hücre içindeki metabolik yolların rasgele oluştuğu değil zarafetle tasarlandığı izlenimi verdiği itiraf edilmektedir.
    Şimdi aşağıda gördüğünüz şekle dikkatlice bakın. Bu metabolik yolların kağıda dökülmüş şeklidir. “Metabolik yollar” teriminin İngilizce karşılığı “metabolic pathways” yani metabolik patikalardır. Patika isminin verilme nedeni ise, bilindiği gibi patika, planlanarak yapılmış, inşa edilmiş bir yol değildir. Kullanıla kullanıla zaman içinde oluşan bir yoldur. Bazı evrimciler ise, kendilerince metabolik yolların da bazı kimyasal reaksiyonlar oluştukça zaman içinde kendiliğinden oluştuğu izlenimini vermek için patika terimini kullanmışlardır. Oysa aşağıdaki resimde de açıkça görüldüğü gibi muazzam bir komplekslik, birbirine geçmiş yüzlerce madde, kimyasal reaksiyon ve bu komplekslik içinde müthiş bir düzen vardır.
    Macıntosh HD:Users:mac13:Desktop:Screen Shot 2012-08-21 at 10.34.49 PM.png

    Aşağıda Tokyo ve Paris gibi büyük şehirlerin metro ağlarının haritaları görülmektedir. Görüldüğü gibi hücre içindeki birbirine bağlı kimyasal reaksiyonları gösteren harita, bu metro ağlarından çok daha komplekstir. Metabolik yolların tesadüfler sonucunda, sözde evrimsel süreçlerle, adım adım oluştuğunu iddia etmek, bu metro ağlarının da, kendiliklerinden, adım adım, semt semt oluşup birbirine bağlandığını iddia etmekten çok daha akıl ve mantık dışıdır.
    https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQeuRIoQuuE71zeRbFCKmfmEj5QdKaPXq232soWPAQpIYOstbujV8Rv2tZbciIKMkRt_nkA_PiIfMJT-BPZecqDOI5ED-O8PBJ6XjnBgxPQFySvxbEmXycsrkWBtbjJJWUg3qzq19rrDE/s1600/tokyo-metro-map.gif
    Tokyo şehrinin metro şebekesini gösteren harita
    http://www.nyceparis.com/paris-hotels-images/paris-subway-map-big.gif
    Paris şehrinin metro şebekesini gösteren harita
    Bu metabolik yollar kompleks olmanın dışında ayrıca olabilecek en iyi şekilde tasarlanmışlardır. Son zamanlarda yapılan bazı araştırmalarda bu yönü özellikle vurgulanmaktadır. [i]
    Science dergisinde yayınlanan söz konusu çalışmanın sonuçlarında, araştırmacılar birkaç farklı bakterinin metabolik sistemlerinin performansını çok boyutlu optimizasyon teorisini kullanarak değerlendirdiler. Metabolik yollardaki moleküllerin hareketlerini (otobanlardaki araçların hareketi gibi) izleyerek metabolizmanın birçok amacı olan bir sistem için olabilecek en mükemmel şekilde çalıştığını gördüler.
    Birbirine bağlı birçok parçadan oluşan tüm şebekelerde olduğu gibi, basamaklardan birinde meydana gelen hata ağın devamındaki diğer basamaklara da yansır. Örneğin metabolik yoldaki adımlardan birini katalize eden enzimdeki bir hata, tüm ağı etkileyecektir.
    Söz konusu araştırmada, biyoloji ve kimya mühendislerinden oluşan bir ekip, metabolik yolların bu tür hatalara karşı ne kadar dayanıklı olduğunu görmek istedi. Bunun için rasgele oluşturulmuş metabolik yollardaki hataları, tek hücreli organizmaların  metabolik yollarında oluşan hatalar ile karşılaştırdılar. Rasgele oluşturulan metabolik yollardaki hataların daha uzun yol katederek daha çok basamağı olumsuz etkilediğini gördüler. Tek hücreli organizmaların hücrelerindeki metabolik yollarda oluşan hatalar ise çok daha az yol katederek ağın çok daha küçük bir kısmını etkiliyorlardı. Bu  doğadaki metabolik yolların son derece dayanıklı olduklarını, olabilecek en iyi şekilde tasarlandığını, protoplazmadaki metabolik ağın rasgele organize edilmediğini ancak yüksek derecede organize olduğunu göstermektedir.
    Bu organizasyon bir Yaratıcı’nın eseri olduğunu göstermektedir.
    Bir başka araştırmada ise, metabolizma ürünlerinin yani metabolitlerin konsantrasyonundaki değişikliklere karşı da metabolik yolların son derece dayanıklı olduğu gösterilmiştir. [ii]
    Hücrenin son derece dinamik ortamı düşünüldüğünde, metabolizma ürünlerinin seviyelerinde oynamalar olması da son derece olağandır. Bu istenmeyen değişiklikler meydana geldiğinde  bunlar ağ boyunca dolaşırlar. Hücredeki bazı işlemler metabolit konsantrasyonuna hassastır ve sonuç olarak olumsuz yönde etkilenir. Bu etkilerin üstesinden gelmek için, metabolik sistemlerin düzenleyici sistemleri vardır. Bunlar konsantrasyon oynamalarını belirli sınırlar içinde tutarlar. Diğer bir deyişle metabolik yollar kaçınılmaz olan metabolit konsantrasyonlarındaki oynamalara karşı dayanıklı olacak şekilde tasarlanmışlardır, yani yaratılmışlardır.
    Bu olağanüstü kompleks sistem içinde düzen muhteşem bir titizlikle korunmakta, hataya yer bırakılmamakta ve tüm önlemler alınmaktadır.
    Sadece şemasına bakmak dahi bu sistemlerin tesadüfler eseri oluşamayacaklarını açıkça göstermektedir. Canlılığın tesadüfler sonucunda, kendiliğinden oluştuğunu iddia eden evrimciler, binlerce sistem gibi metabolik yolların da nasıl oluştuğunu açıklamak zorundadırlar.
    Canlılığın tüm detaylarıyla üstün ve güçlü olan Yüce Allah tarafından yaratıldığı son derece açıktır.
    Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 191)


    [i] Robert Schuetz et al., “Multidimensional Optimality of Microbial Metabolism,” Science 336 (2012): 601–4.
    [ii] Guy Shinar and Martin Feinberg, “Structural Sources of Robustness in Biochemical Reaction Networks,”Science 327 (2010): 1389–91.
    Bu yazının hazırlanmasında Dr. Fazale Rana’nın “The Optimal Design of Metabolism” başlıklı yazısından faydalanılmıştır.

    Kuran Mucizeleri - 11 - Dünya'nın Yuvarlıklığı


    Kürtçe kurslarda öğrenilebilir ama bölünme için dili alet etmelerine izi...

    Kürtçe kurslarda öğrenilebilir ama bölünme için dili alet etmelerine izi...

    21 Ekim 2013 Pazartesi

    Dünya Kadına Bakış Açısını Yenilemeli

    Sevgili Malala uzun zamandır çoğu insanın görmek istemediği bir dramı en duru, samimi haliyle dünyaya yeniden hatırlattı: İslam dünyasında kız çocuğu olmak zor… Aslında sadece İslam dünyasında değil tüm dünyada zor, ama bazı Müslüman ülkelerde bağnazlığın kazandığı güç ve şiddet eğilimi bu zorluğu daha dikkat çekici hale getiriyor.
    BM verilerine göre dünya nüfusunun % 49,7’si kadın, ne var ki çoğu ülkede varlıkları sadece maruz kaldıkları şiddet ve baskıyla hatırlanıyor.  İş, siyaset, eğitim gibi hayatın farklı alanlarında kadınların hemen her toplumda gizli veya açık bir ayrımcılıkla karşı karşıya kaldıkları biliniyor. Dünyanın 500 büyük firmasının sadece 13 kadın yöneticisi var. Politikada da durum pek farklı değil, ulusal meclislerdeki kadın oranı sadece 23 ülkede %30’a ulaşmış durumda. Öte yandan dünya genelindeki 2 milyon yoksulun %70’ini kadınlar oluşturuyor, okuma yazma bilmeyenlerin 2/3’si de kadınlar.
    Müslüman ülkelere baktığımızda ise, tüm bu sorunların çok daha ciddi boyutlarda olduğunu görüyoruz. Bunun da sebebi çoğu İslam ülkesinde kadının ikinci sınıf görülmesine çeşitli İslami kaynaklarda yer alan hurafelerin delil gösterilmesi. Diğer bir deyişle kadına baskının din adına yapılması, kadınların özgürlüğünü savunanların da dini değerlere karşı geliyorlarmış gibi gösterilmesi.
    Ancak gerek Peygamberimiz (sav)’in uygulamaları incelendiğinde, gerek Kuran’a ayetlerine bakıldığında İslam’a göre kadının şimdiki Müslüman ülkelerinde olduğu durumdan çok farklı olması gerektiğini görürüz. Kuran’da kadın ve erkek her açıdan eşittir. Peygamberimiz (sav) döneminde de kadınlar erkeklerle birlikte hayatın her alanında yer almıştır. Resulullah’ın eşi Hz. Hatice’nin bölgenin en önemli iş kadınlarından biri olması kadının sosyal hayatta nasıl bir aktiflik içinde olabileceğini gösteren çok önemli bir bilgidir. Kaldı ki o dönemde, hem İslam’la yeni tanışanların eğitiminde, hem toplum düzenin sağlanmasında ve hem de mücadelelerde kadın ve erkek sahabe eşit sorumluluk üstlenmiştir.
    Bağnazlığın kadına bakışının temelinde ise- ki bu sadece Müslüman dünyasındaki bağnazlara has bir bakış açısı değildir- kadını dinen ve aklen eksik gören bir anlayış vardır. O yüzden de kadının idare edilmesi, yönetilmesi ve yönlendirilmesi gerektiği düşüncesi hakimdir. Hatta çoğu zaman kadın o kadar –kendilerince- akılsız görülür ki, sadece varlığı bile tehlike unsuru olarak algılanır ve kontrol edilmesi zor bir tehlike olarak görüldüğü için de evde kapalı tutulmasının en iyi çözüm olduğu düşünülür.
    Kimileri için kadının evde kapalı olması dahi yeterli değildir, evin pencerelerinin çarşıya bakmaması, kadının dışarıyı görebileceği deliklerin dahi kapatılması savunulur. Kadının vazifesi kocasına ve çocuklarına hizmet etmektir. Kadını öylesine aşağıda gören bir çirkinliktir ki bu, namazı bozanlar arasında hayvanlarla birlikte kadınlar da sayılır.
    Kadına zulüm sistemine dönüşen bu çarpık bakış açısının değişmesi için İslam dünyasının ortak hareket etmesi, İslam’ın ruhuyla çelişen tüm bu hurafelerin temizlenmesi, dinin böyle bir ahlaksızlığı emretmediğinin Müslümanlara kapsamlı eğitim programlarıyla öğretilmesi şarttır. Farklı İslami kaynaklarda bu hurafeler durduğu müddetçe, Müslüman ülkelerde kadının hak ettiği yerde olması için yapılan her girişim eksik kalacaktır.
    İslam dünyasında acil ihtiyaç olan bu değişimin yanı sıra dünyanın da kadına bakış açısının değişmesi gerektiği açıktır. Kadın erkeğin denetiminde olmak için yaratılmamıştır. Hayatını erkeğe göre yönlendirmesi gereken bir varlık da değildir. Her kadın, her erkek gibi, hayatından kendi aklı ve vicdanıyla verdiği kararlardan kendisi sorumludur. Kadının kıyafeti, eğitimi, mesleği, sosyal hayattaki yeri erkekler tarafından erkeklerin ihtiyaçlarına göre belirlemek durumunda değildir.
    Eğer bir kadın dekolte giyinmek istiyorsa dilediği gibi giyinmeli, ne giyeceğinin standartları onun adına belirlenmemelidir. Eğer bir kadın başörtüsü takmak istiyorsa, başörtüsünü istediği stilde kullanabilmeli ve örtüsüyle hayatın içinde olabilmelidir. Eğer bir kadın çalışmak istiyorsa karşısına binlerce engel çıkarılmamalı, siyasette olmak istiyorsa sınırlandırmamalı, sanatla ilgilenmek istiyorsa önü açılmalıdır. Kısaca, kadınlar dünyanın her yerinde alabildiğine özgür, alabildiğine rahat olmalıdır ki dünya özlediği güzelliklere kavuşabilsin.
    Unutmayalım dünyanın adını bilmediğimiz uzak bir noktasında dahi olsa, bir kadın baskı altına alınıyorsa bu tüm dünyanın vicdanını yaralaması gereken bir durumdur. Kadınların özgür olmadığı, hayatın içinde yer almadığı dünyada huzurdan, barıştan, güvenlikten söz etmek de mümkün değildir. Bu sebeple, tüm insanların artık “kadınların dünyanın süsü” olduğunu anlaması vakti gelmiştir. Gelin hep birlikte, önce kadınlara çektirilen acıları telafi edelim ve daha güzel, daha aydınlık, daha sevinçli bir dünya için bu süsün kıymetini bilelim. Dünya kadınlar özgür olduğunda güzel olacak...
    Sayın Adnan Oktar'ın Huffington Post'ta yayınlanan makalesidir

    kuran mucizeleri -9- göğe yükselenler


    "Gizli şirk" ne demektir? Gizli şirkten nasıl korunabiliriz?


    "Gizli şirk" ne demektir? Gizli şirkten nasıl korunabiliriz?