29 Kasım 2013 Cuma

Müslümanın Dikkat Ve Şuurunun Açık Olmasına Yardımcı Olacak Gerçekler

’tan başka bir güç olmadığına, kaderin, hesap gününün, cennetin ve cehennemin hak olduğuna, dünya hayatının bir imtihan yeri olduğuna ve her insanın Kuran ahlakını en mükemmel şekilde yaşamakla sorumlu olduğuna kesin kanaat getirmiştir. Bu imanı sonucunda bir insan, tüm hayatı boyunca artık Kuran ile bildirilen tüm bu gerçeklerin şuurunda olarak bir yaşam sürer. Her anını bu bilgiler ışığında, Allah’ın en razı olacağı ahlakı göstererek geçirir.
Ancak yine de insanın, ‘nasıl olsa ben tüm bu gerçekleri biliyorum, tüm bunlara gönülden inanıyorum’ diyerek, bu konular üzerinde derinlemesine düşünmeyi bir kenara bırakmaması gerekir. İnsanın sabah uykudan uyandığı andan itibaren, gün boyunca hemen her saat, her dakika aklından tüm imani gerçekleri tekrar tekrar geçirmesi ona çok daha üstün bir ahlak mükemmelliği kazandırır.
Dikkatyazisi1Allah’a Tevekkül ve Kadere Teslimiyet
Kesin bilgi ile iman etmenin en büyük şartı olan teslimiyet veya tevekkül, Yüce Allah’ın ve ahiretin varlığına, aklı, kalbi ve vicdanıyla kesin olarak kanaat getiren her insan için çok kolay kazanılacak bir özelliktir. Çünkü Yüce Allah insanın fıtratını Zatına sevgi, inanç, güven ve bağlılık duyulmasına yatkın şekilde yaratmıştır. Bu nedenle asıl zor ve insanın fıtratına aykırı olan Yüce Allah’a teslim olmamaktır. Her türlü eksiklikten münezzeh olan Rabbimiz, bir rahmet ve şifa olarak indirdiği Kuran’da bu fıtrat üzerine yarattığı kullarına teslimiyet kazandıracak ve müminlerin teslimiyetini artıracak ahlak özelliklerini de bildirerek, kullarının üzerinden zorlukları almış ve bu şekilde onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolay hale getirmiştir.
Dünya üzerinde her nereye gidilirse gidilsin, Allah’tan bağımsız, canlı cansız hiçbir varlık yoktur. Herşey ve herkes Yüce Rabbimiz’e boyun eğmiştir. Her biri, her an Allah’ın emrine uymakta ve Rabbimiz’in buyruğunu yerine getirmektedir. İşte, dünyanın en büyük sorunlarıyla, acılarıyla ya da sıkıntılarıyla yüzleşen bir insanın dahi, bu kesin ve değişmez gerçeği asla unutmaması gerekir.
Allah Kuran’da pek çok insanın zaman zaman gaflete düştüğü bu önemli gerçeği kullarına şöyle hatırlatmaktadır:
“… Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın, sizin Mevlanız O’dur. İşte, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı.” (Hac Suresi, 78)
Allah’la Yakın Bağlantı İçinde Olmak
Her işte Rabbimiz’e yönelip dönmenin ve onunla yakın bir bağlantı kurmanın yolu, bir işe besmele ile başlamaktır. Her zaman Allah’ın adını anarak bir işe başlamak kalplerde etki uyandırma bakımından daha sağlam bir güç oluştururken kişinin Allah’a olan yakınlığını da arttırır. Çünkü bir işe Allah’ın adıyla başlayan bir kişi herşeyin Allah’ın kontrolünde işleyeceğini, Allah dilerse yaptığı işte başarılı olacağını bilir. Kuşkusuz bu durum kul ile Allah arasında çok derin bir yakınlığın oluşmasına vesile olur. Böyle bir insan acizliğini anlamış Allah’ın izni olmaksızın hiçbir işi yapmaya güç yetiremeyeceğini kavramış ve kendini tamamen Yüce Allah’a teslim etmiştir. Müminlerin bu durumu Kuran’da şöyle haber verilir:
“De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.”” (Tevbe Suresi, 51)
Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O’nu tesbih et...” “... (Al-i İmran Suresi, 41)
Müslüman Allah’a olan sevgisini, Allah korkusunu, tevekkülünü, kendisinin ise Allah’ın yarattığı ve O’nun hakimiyeti altında hareket eden aciz ve muhtaç bir varlık olduğunu hemen her dakika yeniden düşünmelidir. Dünya hayatının çok kısa olup çok hızla tükendiğini, insanın hızla yaşlanmaya doğru sürüklendiğini, genç yaşlı demeden ölümün insan için an meselesi olduğunu, her olayın insanın denenmesi için yaratıldığını, asıl olarak Allah’ın rızasını ve sonsuza dek Rabbimiz’in sevgisini kazanabilmeyi hedeflediğini kendine sık sık hatırlatmalıdır.
Dikkatyazisi2Müslümanları Sevmenin Gerekliliği
İman edenler, Allah’a olan güçlü sevgileri ve samimi bağlılıkları nedeniyle, Allah’ın yarattığı varlıkları da çok sever, bunların her birinde Rabbimiz’in sıfatlarının tecellilerini görürler. Kuran’ın “Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku’ ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren müminlerdir.” (Maide Suresi, 55) ayetiyle bildirildiği gibi, iman edenler, Yüce Allah’ın insanlara doğru yolu göstermeleri için gönderdiği peygamberlere ve salih müminlere karşı da derin bir sevgi beslerler.
Müslüman müslümanları neden sevdiğini daima düşünmelidir. Allah’ın “Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever.” (Saff Suresi, 4) ayetiyle hatırlattığı gibi, tüm Müslümanların, adeta tek bir vücut gibi birbirlerinin parçası; en yakın dostları ve velisi olduğunu hiç unutmaması tüm Müslümanlara karşı olan sorumluluğunu arttırır. Bu durumda dünyanın neresinde olursa olsun acı çeken veya zulüm altında yaşayan Müslümanların acılarını dindirmek ve zulme son vermek için ciddi bir fikri  mücadele başlatır.
Her An Herşey İçin Dua Etmeyi Unutmamak
Allah dilerse, insanların gafletleri nedeniyle “imkansız” dedikleri konular, hemen o anda dahi gerçek olabilir. Geçmişte nasıl ki Allah elçilerine, salih müminlere yardımını ulaştırdıysa, “imkansız” sanılan durumlar gerçek olduysa, bu durum, tüm insanların hayatları için de geçerlidir. 
İşte her insanın hayatında, Allah’tan çok istediği, ama ilk anda gerçekleşmesizor gibi görünen durumlar olabilir. Bu zor şartlar insanı asla yanıltmamalıdır. Duanın kaderin anahtarı olduğunu ve dua edildiğinde Allah’ın kaderinin hareket etmeye başladığını asla unutmamak ve Allah’tan kesin inanarak istemek çok önemlidir. Nasıl ki Rabbimiz Hz. Musa (a.s.)’a yol açtıysa, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e, Hz. Yunus (a.s.)’a, Hz. İbrahim (a.s.)’a, Hz. Zekeriya (a.s.)’a, Hz. İbrahim (a.s.)’a yardım ettiyse, onlar gibi tüm samimi Müslümanların da dualarına da mutlaka rahmetiyle icabet edecektir. 
Ancak elbette ki bir şeyin gerçekleşmesini çok isteyen bir mümin de, aynı Hz. Yunus (a.s.) gibi Allah’ı çokça zikredecek; Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi, Hz. Musa (a.s.) gibi, en zorlu şartlarda dahi yılgınlığa kapılmadan “Elbette Allah bizimle beraberdir” diyecek ve hiçbir şüpheye kapılmaksızın Allah’ın gücüne derin bir iman ile iman edip güvenecektir. İşte o zaman Allah’ın duadaki sırrı gerçekleşecek ve Allah’ın izniyle kader bu yönde hareket etmeye başlayacaktır. Büyük İslam alimi İmam-ı Rabbani Hazretleri bir sözünde müminlere bu önemli ve kesin gerçeği şöyle hatırlatmaktadır:
“Bir şeyi istemek, ona nâil olmak (onu elde etmek) demektir; Zirâ Allahû Teâlâ kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez.” (İmam-ı Rabbani) 
Bu nedenle mümin;
- Herşeyde Allah’a dönüp yönelerek, 
 -Yalnızca Allah’a dua ederek ve yalnızca O’ndan yardım dileyerek,
 -Allah’ın her duaya icabet eden olduğunu bilerek,
 -Allah’ın şahdamarından daha yakın olduğunu ve her düşündüğüne şahit olduğunu unutmadan, 
- Allah’ı en güzel isimleriyle tesbih ederek ve bu isimlerinin anlamlarını derin derin düşünerek,
- Duanın bir şekli olmadığını, Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her hareketin bir dua olduğunu unutmayarak,
- Dua etmek için özel bir mekan ve yere gerek olmadığını, her zaman, her yerde dua edilebileceğini bilerek,
- Allah’a karşı olabilecek en saygılı şekilde,
- Sadece sıkıntı ve ihtiyaç içindeyken değil, bolluk ve nimet içerisindeyken de dua ederek,
- Dualarının arkasından verilen nimetlere nankörlük etmeyerek, 
- Samimi ve içten olarak, 
- Allah’a yalvara yalvara ve için için dua eder. 
- Gösterişten uzak durarak,
- Korku ve umut taşıyarak,
- Kendisi için olduğu kadar hatta daha da fazlasıyla peygamberler ve diğer müminler için de,
- Müminlerin sağlığı, güvenliği, rahatı ve gücünü isteyerek,
- Allah’a yakınlaşmak, başarılı olmak, din ahlakını en iyi şekilde yaşayabilmek ve güzel ahlakta sabır gösterebilmek için,
- Dünyada ve ahirette Allah’ın en güzelini vermesi, nimetlerini artırmasını isteyerek,
- Hiç kimsenin müminlere zarar verememesi için,
- Kuran’da yer verilen peygamber dualarını kendisine örnek alarak dua eder.
Dikkatyazisi3(1)Her Zaman Şükretmek
İmanın en büyük göstergelerinden biri olan şükretmek, her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduğunun ve herşeyin yalnızca O’ndan geldiğinin şuurunda olarak bunu kalple ve dille ifade etmektir. Ayrıca Allah’la derin bağlantı kurmanın, “yalnızca O’na  kulluk etme”nin de en samimi yollarından biridir. 
Müminler yaratılış delillerini inceleyerek Dünya’nın atmosfer ile uzaydan gelen tehlikelerden korunduğunu, yerin altında kaynayan magma tabakasından ince bir yerkabuğu katmanı ile korunduğunu, içilecek suyun yaratılmasını, toprağın verdiği ürünleri, ulaşım araçlarını, gece ile gündüzün yaratılmasını, hayatını, sağlığını, aczini, aklını, şuurunu, beş duyusunu, nefes aldığı havayı ve bunlara benzer nimetleri kendilerine her an kesintisiz bir şekilde Yüce Allah’ın sunduğunu düşünür ve tüm bunlar için Rabbimiz’e şükrederek yalnızca Allah’a yönelip dönerler. Nitekim Yüce Allah bir ayette Zatına şükredilmesinin O’na yaklaşmanın önemli bir vesilesi olduğunu şöyle haber verir:
 “... Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler;  öyleyse rızkı Allah’ın Katında arayın, O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz O’na döndürüleceksiniz.”” (Ankebut Suresi, 17)
Müminin Tüm Hayatı Boyunca Hatırında Tutması Gereken Bazı Konular
- Daima vicdanınızın sesini dinleyerek hareket etmek, 
- Kendiniz, yakınlarınız aleyhinde de olsa daima adaletli olmak, 
- Hoşgörülü ve bağışlayıcı olmak, 
- Müminlere karşı şefkatli ve merhametli olmak, 
- Büyüklenmekten sakınmak, 
- Selama en güzel şekilde karşılık vermek, 
- Öfkeyi yenmek, 
- Çok iyi bildiğiniz bir konu bile olsa tartışmacı bir üsluptan sakınmak, 
- İnsanlara gösteriş yapmaktan kaçınmak, 
- Üstünlükteki tek ölçünün takva olması, 
- Nefsin daima kötülüğü emrettiğini hatırda tutmak, 
- Her an bir hayır peşinde olmak, 
- Allah’tan gücünüzün yettiği kadar korkmak, 
- Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu herşeyin üzerinde tutmak, 
- Yalnızca Allah’tan korkup sakınmak, 
- İyiliği emredip kötülükten sakındırmak, 
- Bir kimsenin başka birinin günahını yüklenemeyeceğini unutmamak, 
- Allah’ın kibirlenerek övünenleri sevmediğini bilmek, 
- Namazlara titizlik göstermek, 
- Her işte Allah’a yönelip dönmek, 
- Sahibimizin Allah olduğunu ve tüm bunları O’nu razı etmek için yaptığımızı unutmamak…
2013-11-13 12:51:29 

kuran mucizeleri -36- evrendeki hassas denge


Yalçın Akdoğan imanlı, akıllı, nurlu ve hayırlı bir insan (+oynatma list...

28 Kasım 2013 Perşembe

Reelpolitik: Ahlaki Ve Dini Değerlerin Politikadan Dışlanması

Geçtiğimiz çeyrek yüzyılda Irak ve Afganistan müdahalelerinin yıkıcı sonuçları ABD’de büyük sarsıntılar meydana getirirken, ekonomik kriz ve milliyetçi akımlar Avrupa Birliğini, Arap Baharı ise İslam ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyadaki yerleşik düzeni geri dönüşü olmayacak şekilde yerinden oynattı. Latin Amerika’da ve Çin liderliğindeki Doğu Asya ülkelerinde yaşanan hızlı büyüme ise Soğuk Savaşın ardından bozulan güç dengelerini daha da karmaşık hale getirdi. İslam topraklarını, Avrupa’yı, Asya’yı, hatta Amerika’yı içine alan yeni bir düzenin kurulmakta olduğunu, dünyada büyük bir değişim ve dönüşüm yaşandığını herkes görüyor. Kurulmakta olan bu yeni düzende ise Batı’nın değil, Ortadoğu’nun merkez olacağı ve Türkiye’nin de bu yeni düzende hayati bir rolü üstleneceği ise şüphe götürmeyen bir gerçek haline geldi. Çünkü değişimin başlangıç noktası Türkiye’yi örnek alan Arap Baharı oldu.
Tunus, Libya ve Mısır ile başlayıp hızla yayılan bu uyanış, önümüzdeki yıllarda adalet duygusundan yoksun, baskıcı, anti-demokratik yönetimlerin halkın tepkisiyle gücünü daha da büyük bir hızla kaybedeceğini gösteriyor. Tabi ki her dönüşüm gibi bu da zorlu geçiyor, büyük sıkıntılar, acılar yaşanıyor. Çünkü yılların kökleşmiş baskı ve zulüm sistemini tüm uzantılarıyla ortadan kaldırmak, düzenin eski sahiplerini devreden çıkarıp demokratik, özgürlükçü, adalet, hakkaniyet ve barış temelli yeni bir düzen oluşturmak o kadar kolay değil. Ortadoğu’da kendi vatandaşını zalimce katleden yönetimlerle, kundaktaki bebeklere ateş açan gözü dönmüş askerlerle, her türlü insani değeri ayaklar altına alan zalim bir güruhla karşı karşıyayız.
Ancak bir de bu zalimleri alkışlayan, gizli ya da açık destek veren, zalimlere karşı duranı ise sivri dilleriyle eleştiren bir kitle karşımızdadır. Ellerindeki en büyük koz ise “reelpolitik” kavramıdır.
Vicdan ve fazilet sahibi, Allah’tan korkan kimselerin, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların yaşadığı sıkıntıları gördükleri halde bunu göz ardı edip sadece kendi isteklerinin ve dertlerinin peşine düşmeleri, sıradan dünya menfaatleri uğruna bu sorumluluklarını bir kenara bırakabilmeleri mümkün değildir. Bu nedenle böyle bir durumda kişinin yalnızca kendisi harekete geçmekle kalmamalı, diğer Müslümanları da, birlik olup, güzel ahlakın tüm yeryüzüne yayılması, zulmün sona ermesi için çaba harcamaya çağırması gerekmektedir. Allah bu ahlakın gerekliliğini, “...Müminleri hazırlayıp-teşvik et...” (Nisa Suresi, 84) ayetiyle insanlara bildirmiştir.
Reelpolitik Kavramı Ne Anlama Gelmektedir?
Reelpolitik kavramının babası olarak tanımlanan Henry Kissinger için reelpolitik “güç hesapları ve ulusal çıkarlar üzerine kurulu dış politika” anlamınaReelpolitik3gelmektedir. Yani “ahlaki ve dini değerleri, namus, şeref ve haysiyet gibi kavramları, en önemlisi de insan hayatını” devreden çıkararak bir politika belirlemektir.
Ülkemizde de reelpolitik kavramına teslim olmuş kişilerden oluşan bir topluluk bulunmaktadır. Bu topluluk sınır kapılarımıza öldürülme korkusuyla sığınan kadınlara, çocuklara, yaşlılara kucak açmamıza, yaralılara yardım eli uzatmamıza bu kavramı öne sürerek karşı çıkmaktadır. Mısır’da binlerce insanı vahşice katleden, keskin nişancılarla insan avına çıkmış zalimlere karşı çıkılmasına, yüksek sesle “zalim” denmesine  “aklınızla değil, duygularınızla davranıyorsunuz, önce çıkarlarımızı düşünün”diyerek karşı çıkmaktadırlar. Ancak hükümetimiz bu seslere kulak vermemekte ve gereğini yapmaktadır. Hiçbir çıkar, hiçbir siyasi menfaat, hiçbir güç ya da denge hesabı  Allah’ın rızasını kazanmaktan üstün olamaz. Masum insanlar öldürülüyorsa hiçbir reelpolitik kaygı bu katliamı meşru gösteremez. Savunmasız insanlar ölüm korkusuyla ülkemiz kapısına geliyorsa reelpolitiğin acımasız, vicdansız ve insafsız yüzü bu insanlara kapılarımızı kapattıramaz.
Reepolitik2Müslümanca Düşünce Dünyadaki Her Türlü Politik Kavram ve Dengeden Üstündür
İman ve Allah korkusu söz konusu olduğu zaman dünya gerçekleri, çıkarlar, dengeler ve diğer tüm hesaplar tamamen devreden çıkar, tüm politik kavramlar yerle bir olur. Doğrular ve yanlışlar gece ile gündüz gibi belirginleşir. Bugün Suriye, Mısır, Tunus, Libya ya da Afganistan söz konusu olduğunda da doğrular ve yanlışlar hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde karşımızda durmaktadır.  Türk halkı zalimi de  mazlumu da net olarak görmektedir. Kimi alkışlayacağını, kime destek vereceğini çok iyi bilmektedir.
İslam dünyasındaki sorunların çözümü konuşulduğunda da yine aynı reelpolitik kavramı tüm çirkin, soğuk ve itici muhtevasıyla ortaya çıkar.
Müslümanca düşünmek ise, “İslam dünyasında devam eden tüm bu çatışmaların, kavgaların, ölümlerin sebebi Müslümanların bölünmesidir, parçalanmasıdır. Eğer Müslümanlar birleşirse, bir lider ülke öncülüğünde büyük bir İslam birliği oluşturursa, İslam ülkelerindeki çatışmalar da son bulur. AB benzeri bir yapılanmanın, İslam barış gücünü oluşturmuş bir birliğin, tüm gücünü ve kaynaklarını bir araya getirmiş sevgiye dayalı bir kardeşlik ordusunun karşısında hiçbir zalim darbeci, hiçbir piyon hükümet duramaz.” biçimindedir.  Samimi Müslüman Allah’ın açık emirlerinden, birlik olmanın farz olduğundan, aksinde yeryüzünde bozgun olmasının Allah’ın adetullahı olduğundan söz eder.  Reelpolitik dünya görüşüne sahip olanlar ise “Reelpolitiğe göre hareket etmeliyiz, hayalperest olmayalım, İslam birliği bir ütopya, dünya güçleri bu birliğe izin vermez....” derler.
Konuşmalarını vicdanlarının ve ahlaki değerlerin değil, reelpolitiğin süzgecinden geçirirler. Adaleti ve hakkaniyeti değil, kendi çıkarlarını dillerinden düşürmezler. Reelpolitik kavramının arkasına sığınıp körelmiş vicdanlarında zalimi alkışlamayı, mazlumu görmezden gelmeyi meşru hale getirirler. İslam birliğini istemeyi bir ütopya, bir çeşit Polyannacılık olarak nitelendirirler. Allah’ın emirlerine, Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine, ahlaki ve vicdani değerlere göre değil kendilerince oluşturdukları “hayatın gerçeklerine” göre politika belirlemeyi tercih ederler. “Artık bu rüyadan uyanıp, hatalarınızı kabul edin ve reelpolitiğin soğuk gerçekliğine dönün. Vicdanınızla değil, jeopolitik hesaplarla hareket edin” derler. “Müslümanlar birlik olmadıkça bu zulüm bitmeyecek, İslam dünyasının bir lidere ihtiyacı var” denildiğinde müstehzi gülüşlerle göz kaş işareti yapmayı ise kendilerince bir zeka pırıltısı olarak görürler. Ama samimi Müslümanlar bu reelpolitik çukuruna düşmeyi reddederler.
Samimi Müslümanlar Kuran’a uygun adil bir politika isterler. Çıkarlara ya da stratejik hesaplara değil, ahlaki temeller üzerine kurulmuş bir politikayı hedeflerler. Gerektiğinde katliamlara, cinayetlere, soykırımlara bile göz yummayı savunan reelpolitik kavramını reddederler.
İslam birliğinin kurulmasına “reelpolitiğe teslim olmayan, çıkarlarına göre değil vicdanlarına göre hareket eden, korkularına, endişelerine, beklenti ve çıkar hesaplarına göre değil Allah’ın kanunlarına göre davrananlar vesile olacaktır. Tüm bölünmüşlüklere, parçalanmışlıklara, çatışmalara ve karşımıza çıkan zorluklara rağmen İslam Birliğine olan özlemini yitirmemiş bir ümmet olmamız Türk halkı için çok büyük bir fırsattır. İç kavgalarımızı bırakıp ümmet birliği yoluna girmemiz için psikolojik zemin hazırdır. Toplum İslam birliği özlemini, manevi bir lidere olan ihtiyacını her fırsatta, kalpten dile getirmektedir. Zaten önemli olan da bu birliğe kalben inanmış milyonların hazır olmasıdır.
Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar Allah’ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)
Bu ayetten ve Kuran’ın daha pek çok ayetinden anlaşılmaktadır ki, müminler birbirlerini sevip dost edinirlerse, birbirlerine destek olurlarsa inkarcıların inananlara uyguladıkları kötülüklere kesin olarak son verecek ve Allah’ın emrettiği güzel ahlakı yeryüzünde yerleşik kılacaklardır. Açıktır ki, günümüzde dünyanın pek çok yerinde yaşanan adaletsizlikleri, zulüm ve haksızlıkları durduracak şey tüm Müslümanların birbirlerini kardeşçe kucaklamaları, aralarındaki uzaklıkları ortadan kaldırarak bir an önce birleşmeleri ve İttihad-ı İslam’ı oluşturmalarıdır. Müminlerin birlik olmamaları durumunda meydana gelecek ortamı ise Allah bir ayetinde şöyle haber vermektedir:

İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu    yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)

KURAN MUCİZELERİ -35- DAĞLARIN GÖREVİ


Adnan Oktar, Fethullah Gülen ve Nur talebelerine göndermede bulundu (+oy...

27 Kasım 2013 Çarşamba

Kuran Akıllı Olmanın Kılavuzudur

Zeki insanlar, genelde dikkat çekerler. Okulda matematik problemini çözme hızı veya bilimsel buluşlar yapmaları ile ön plana çıkarlar. İş yerlerinde bilgi birikimleri sebebiyle tercih edilirler. Genelde anlama, kavrama, çalışkanlık düzeyi yüksek kişiler olarak bilinirler. Peki, zeki bir insan her zaman akıllı mıdır? Bu sorunun cevabı, her zaman “evet” değildir. Akıl bambaşka bir özelliktir. Eğitimle, kültürle ya da problem çözme hızıyla kıyaslanmayacak kadar büyük bir hazinedir. Akıllı bir insan, dengeli ruh hali, itidalli tavırları, güzel bakışları, Rahmani konuşması, samimiyeti, dürüstlüğü, sağlam kişiliği gibi güzel ahlak özellikleri ile ön plana çıkar. Bir insan alabildiğine zeki olabilir ama vicdanını kullanmıyorsa akıllı değildir.
Vicdan kullanmak ise Allah korkusu yani iman ile mümkündür. Allah güzel, doğru ve akıllıca olan seçimi her zaman insanın vicdanına ilham eder. Akıllı olan insanlar, Allah’ın ilhamına göre hareket eder, bencilce davranmaz nefslerine göre hareket etmezler. Unutulmamalıdır ki ancak Allah’ı çok seven, Allah’ın büyüklüğünü kavrayan ve Allah’ı hoşnut etmek isteyen bir insan Allah’ın ayette bildirdiği ‘nur ve anlayışa’ sahip olabilir:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkup sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29)
 Allah’tan korkan ve samimiyetle Kuran’a uyan her insan akıllıdır. Ancak insanların çoğu böylesine büyük bir nimeti kolaylıkla elde etme imkanına sahip olduklarından habersizdirler. Aklın, insanların doğuştan kazandıkları zihinsel bir yetenek olduğunu sandıkları için, sahip olduklarının ötesinde bir kavrayış kazanabileceklerine ihtimal vermezler. Oysa Kuran ayetleri doğrultusunda yaşayan her insan akıllı olur, aklın insana kazandırdığı keskin bir şuur açıklığı ve kavrayış yeteneğine sahip olur. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
İşte bu (Kuran) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye birbildirip-duyurma (bir belağ)dır.” (İbrahim Suresi, 52)
1(55)Akıllı İnsanların Olaylar Karşısındaki Tavrı
Akıllı insanlarda çok dikkat çeken özelliklerden biri de Allah’ın verdiği lütufla, çözüm bulma kabiliyetleridir. Tecrübe ile açıklanamayacak bu özellik, akıllı insanları zeki insanlardan çok farklı kılar. Zeki bir insanın olaylar karşısındaki çözüm önerileri çoğu zaman yetersiz ve geçici kalabilir. Hatta böyle kişiler zaman zaman panikleyerek, korkarak, üzülerek veya kızarak karmaşık ve içinden çıkılmaz zorluklar oluşturabilirler. Fakat akıllı insanın sürekli şuuru açıktır. Geçmişte yaşadıklarının ve gelecekte tecrübe edeceği herşeyin Allah Katında ilk anda belirlenmiş olan kader içerisinde olup bittiğinin bilincindedir. Bu bilinç akıllı insanı psikolojik olarak sağlam tutar. Paniklemeden, ürkmeden, sarsılmadan, basiretli ve ferasetli adımlar atmasına vesile olur.
Kuran’da akıllarını kullanarak düşünen bu kimselerin, Rabbimiz’in büyüklüğünü görerek en doğru olana ve gerçeğe ulaştıkları şöyle haber verilmiştir:
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”” (Al-i İmran Suresi, 191)
Akıl ve Sevgi İç içedir
Akıllı insanlar sevginin değerini de çok iyi bilirler. Sevgi; akıl, özen, fedakarlık, sadakat ve samimiyet gerektirir. Allah’ı çok seven ve Allah’ın gücünün farkında olarak Allah’tan korkan bir Müslüman da son derece samimi olur ve sevgiyi içtenlikle yaşar. Allah’ı seven yarattıklarını da sever ve onların kıymetini bilir. Sevdiklerine saygı duyar, onlara konfor sağlar. Sağlıklarını, mutluluklarını ve en önemlisi onların da imanını düşünür. Daha güzel ahlaklı olmaları için onlara Kuran’dan öğütler verir, kötülükten sakınmaları için gayret eder. Böylece samimi imanlı insanların ortamı huzur, neşe ve güzellik dolu olur.
Allah’a sadık olan kişi, dostlarına da sadık olur. Bu sebeple imandan kaynaklanan akıl gerçek dostlukların ve sevginin uzun süreli yaşanmasına da vesile olur.
Aklı sayesinde sevgi dolu olan tüm tavırlarını hayatının sonuna kadar en güzel şekilde uygulayan bir insan ise hem dünyada güzel bir hayat yaşar, hem de Allah’ın rızasını hedefleyerek gösterdiği bu güzel tavırlarından dolayı cennetle mükafatlandırılır. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız. Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.” (Kehf Suresi, 30-31)
2(36)Akıl Artar ya da Azalır mı?
Allah ayetinde “… onların çoğu akıl erdirmez.” (Maide Suresi, 103) diye bildirmektedir. Kuran’a uyarsa insan akıllı olur, Kuran’dan saptığı an akılsızlık baş gösterir. Allah Kuran için “temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurmadır.” (İbrahim Suresi, 52) şeklinde bildirmektedir. Temiz akıl vicdanın kullanılmasıyla, Kuran’ın hükümlerine uyulmasıyla ancak ortaya çıkar. Bir insan istediği eğitimi alsın, istediği kadar zengin olsun Allah dilemedikçe akıllı olması mümkün değildir. Akıl samimi ve vicdanlı olundukça sürekli artabilir.
Ayrıca sürekli pozitif düşünmek de akıllı insanı zeki insandan ayırt eden önemli bir farktır. Akıllı insan sürekli tek taraflı olarak, Allah’tan yana olumlu düşünebilir. Şeytani düşünceye karşı şuuru çok açıktır, hemen Allah’a sığınıp Rahmani olan kararı verir. Haram bir fiil varsa aklını ve vicdanını kullanır ve onu yapmaz. Fakat vicdanını kullanmayan zeki insanlar, şeytani düşüncelere karşı koyabilecek bir güç bulamayabilirler. Olumlu da, olumsuz da düşünebilirler. Detaylarda boğulabilirler. Şeytani de, Rahmani de hareket edebilirler. Şeytani düşünmeye engel olacak güç Allah korkusudur.
Sonuç olarak vicdana uyulmadan yapılan her tavır kişinin kendisine zarar verir. Hem ruhen hem de bedenen böyle insanlar çok yıpranırlar. Konforlu ve huzurlu bir hayat yaşayamazlar ama vicdanını kullanan zeki bir insan zaten akıllı hale gelmiş ve yaşama amacının şuuruna varmış demektir. Böyle bir insan dünyada imtihan olduğunun farkına vararak bir saniye bile boş vakit geçirmez. Her anını Allah’ı razı etmek için kullanır. Ahiretinin asıl ve sonsuz hayatı olduğunu bilir ve sadece dünyadaki geçici istekleri doğrultusunda yaşamaz. Böyle insanlar için dünya, güzelliklerin yaşandığı, her anından zevk alınan, sıkıntıların bertaraf edildiği bir yer haline gelir, Allah’ı razı etmek amacıyla ahiret için çalışılan güzel bir hazırlık yurduna dönüşür.
Allah, Kuran’da ancak akıl sahiplerinin görüp anlayabileceğine ve sahip olabileceği üstün ahlak özelliğine dikkat çekmiş ve bilenlerle bilmeyenlerin aynı olmadığını hatırlatmıştır:
“Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler.”” (Zümer Suresi, 9)
3(40)Aklın Gerçek Sahibi Allah’tır
İnsan yaratılmış bir varlıktır. Dolayısıyla insanda görülen akıl müstakil bir yetenek değildir; ona verilmiştir. Aklın gerçek sahibi ise insanı yaratan Allah’tır. Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir.
Kendilerine böyle bir nimet verilen kişiler ise, içinde bulundukları dünyayı çok daha ince yönleriyle değerlendirebilirler. Evrenin hangi köşesine dönüp baksalar karşılaştıkları her detayın Allah’ın sonsuz aklının örnekleriyle dolu olduğunu görürler. Kuran’da Allah’ın bu üstün aklı ve sanatı karşısında insanın nasıl aciz kaldığı şöyle bir örnekle haber verilmiştir:
“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)’ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4)
Ayette bildirildiği gibi, Allah’ın yaratmasında en ufak bir eksiklik yoktur. Çünkü Allah’ın sonsuz aklı, insanın sınırlı aklı ile kıyaslanmayacak kadar üstün ve eşsizdir. Evrendeki her sistemde karşılaşılan kusursuz yapı, bu üstün aklın bir göstergesidir. Allah’ın, insanlara böylesine kusursuz sistemler göstermesinin bir sebebi de, insanın aklın gerçek sahibinin Allah olduğunu bilmesi, Rabbimiz’in büyüklüğünü kavraması ve O’na teslim olup iman etmesidir.
Kuran’da geçen “... Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32) ifadesi akıllı insanların, aklın asıl sahibinin Allah olduğunu takdir edebildiklerine dikkat çekmektedir.
2013-11-13 12:59:19

Kuran Akıllı Olmanın Kılavuzudur

Zeki insanlar, genelde dikkat çekerler. Okulda matematik problemini çözme hızı veya bilimsel buluşlar yapmaları ile ön plana çıkarlar. İş yerlerinde bilgi birikimleri sebebiyle tercih edilirler. Genelde anlama, kavrama, çalışkanlık düzeyi yüksek kişiler olarak bilinirler. Peki, zeki bir insan her zaman akıllı mıdır? Bu sorunun cevabı, her zaman “evet” değildir. Akıl bambaşka bir özelliktir. Eğitimle, kültürle ya da problem çözme hızıyla kıyaslanmayacak kadar büyük bir hazinedir. Akıllı bir insan, dengeli ruh hali, itidalli tavırları, güzel bakışları, Rahmani konuşması, samimiyeti, dürüstlüğü, sağlam kişiliği gibi güzel ahlak özellikleri ile ön plana çıkar. Bir insan alabildiğine zeki olabilir ama vicdanını kullanmıyorsa akıllı değildir.
Vicdan kullanmak ise Allah korkusu yani iman ile mümkündür. Allah güzel, doğru ve akıllıca olan seçimi her zaman insanın vicdanına ilham eder. Akıllı olan insanlar, Allah’ın ilhamına göre hareket eder, bencilce davranmaz nefslerine göre hareket etmezler. Unutulmamalıdır ki ancak Allah’ı çok seven, Allah’ın büyüklüğünü kavrayan ve Allah’ı hoşnut etmek isteyen bir insan Allah’ın ayette bildirdiği ‘nur ve anlayışa’ sahip olabilir:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkup sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29)
 Allah’tan korkan ve samimiyetle Kuran’a uyan her insan akıllıdır. Ancak insanların çoğu böylesine büyük bir nimeti kolaylıkla elde etme imkanına sahip olduklarından habersizdirler. Aklın, insanların doğuştan kazandıkları zihinsel bir yetenek olduğunu sandıkları için, sahip olduklarının ötesinde bir kavrayış kazanabileceklerine ihtimal vermezler. Oysa Kuran ayetleri doğrultusunda yaşayan her insan akıllı olur, aklın insana kazandırdığı keskin bir şuur açıklığı ve kavrayış yeteneğine sahip olur. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
İşte bu (Kuran) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye birbildirip-duyurma (bir belağ)dır.” (İbrahim Suresi, 52)
1(55)Akıllı İnsanların Olaylar Karşısındaki Tavrı
Akıllı insanlarda çok dikkat çeken özelliklerden biri de Allah’ın verdiği lütufla, çözüm bulma kabiliyetleridir. Tecrübe ile açıklanamayacak bu özellik, akıllı insanları zeki insanlardan çok farklı kılar. Zeki bir insanın olaylar karşısındaki çözüm önerileri çoğu zaman yetersiz ve geçici kalabilir. Hatta böyle kişiler zaman zaman panikleyerek, korkarak, üzülerek veya kızarak karmaşık ve içinden çıkılmaz zorluklar oluşturabilirler. Fakat akıllı insanın sürekli şuuru açıktır. Geçmişte yaşadıklarının ve gelecekte tecrübe edeceği herşeyin Allah Katında ilk anda belirlenmiş olan kader içerisinde olup bittiğinin bilincindedir. Bu bilinç akıllı insanı psikolojik olarak sağlam tutar. Paniklemeden, ürkmeden, sarsılmadan, basiretli ve ferasetli adımlar atmasına vesile olur.
Kuran’da akıllarını kullanarak düşünen bu kimselerin, Rabbimiz’in büyüklüğünü görerek en doğru olana ve gerçeğe ulaştıkları şöyle haber verilmiştir:
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”” (Al-i İmran Suresi, 191)
Akıl ve Sevgi İç içedir
Akıllı insanlar sevginin değerini de çok iyi bilirler. Sevgi; akıl, özen, fedakarlık, sadakat ve samimiyet gerektirir. Allah’ı çok seven ve Allah’ın gücünün farkında olarak Allah’tan korkan bir Müslüman da son derece samimi olur ve sevgiyi içtenlikle yaşar. Allah’ı seven yarattıklarını da sever ve onların kıymetini bilir. Sevdiklerine saygı duyar, onlara konfor sağlar. Sağlıklarını, mutluluklarını ve en önemlisi onların da imanını düşünür. Daha güzel ahlaklı olmaları için onlara Kuran’dan öğütler verir, kötülükten sakınmaları için gayret eder. Böylece samimi imanlı insanların ortamı huzur, neşe ve güzellik dolu olur.
Allah’a sadık olan kişi, dostlarına da sadık olur. Bu sebeple imandan kaynaklanan akıl gerçek dostlukların ve sevginin uzun süreli yaşanmasına da vesile olur.
Aklı sayesinde sevgi dolu olan tüm tavırlarını hayatının sonuna kadar en güzel şekilde uygulayan bir insan ise hem dünyada güzel bir hayat yaşar, hem de Allah’ın rızasını hedefleyerek gösterdiği bu güzel tavırlarından dolayı cennetle mükafatlandırılır. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız. Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.” (Kehf Suresi, 30-31)
2(36)Akıl Artar ya da Azalır mı?
Allah ayetinde “… onların çoğu akıl erdirmez.” (Maide Suresi, 103) diye bildirmektedir. Kuran’a uyarsa insan akıllı olur, Kuran’dan saptığı an akılsızlık baş gösterir. Allah Kuran için “temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurmadır.” (İbrahim Suresi, 52) şeklinde bildirmektedir. Temiz akıl vicdanın kullanılmasıyla, Kuran’ın hükümlerine uyulmasıyla ancak ortaya çıkar. Bir insan istediği eğitimi alsın, istediği kadar zengin olsun Allah dilemedikçe akıllı olması mümkün değildir. Akıl samimi ve vicdanlı olundukça sürekli artabilir.
Ayrıca sürekli pozitif düşünmek de akıllı insanı zeki insandan ayırt eden önemli bir farktır. Akıllı insan sürekli tek taraflı olarak, Allah’tan yana olumlu düşünebilir. Şeytani düşünceye karşı şuuru çok açıktır, hemen Allah’a sığınıp Rahmani olan kararı verir. Haram bir fiil varsa aklını ve vicdanını kullanır ve onu yapmaz. Fakat vicdanını kullanmayan zeki insanlar, şeytani düşüncelere karşı koyabilecek bir güç bulamayabilirler. Olumlu da, olumsuz da düşünebilirler. Detaylarda boğulabilirler. Şeytani de, Rahmani de hareket edebilirler. Şeytani düşünmeye engel olacak güç Allah korkusudur.
Sonuç olarak vicdana uyulmadan yapılan her tavır kişinin kendisine zarar verir. Hem ruhen hem de bedenen böyle insanlar çok yıpranırlar. Konforlu ve huzurlu bir hayat yaşayamazlar ama vicdanını kullanan zeki bir insan zaten akıllı hale gelmiş ve yaşama amacının şuuruna varmış demektir. Böyle bir insan dünyada imtihan olduğunun farkına vararak bir saniye bile boş vakit geçirmez. Her anını Allah’ı razı etmek için kullanır. Ahiretinin asıl ve sonsuz hayatı olduğunu bilir ve sadece dünyadaki geçici istekleri doğrultusunda yaşamaz. Böyle insanlar için dünya, güzelliklerin yaşandığı, her anından zevk alınan, sıkıntıların bertaraf edildiği bir yer haline gelir, Allah’ı razı etmek amacıyla ahiret için çalışılan güzel bir hazırlık yurduna dönüşür.
Allah, Kuran’da ancak akıl sahiplerinin görüp anlayabileceğine ve sahip olabileceği üstün ahlak özelliğine dikkat çekmiş ve bilenlerle bilmeyenlerin aynı olmadığını hatırlatmıştır:
“Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler.”” (Zümer Suresi, 9)
3(40)Aklın Gerçek Sahibi Allah’tır
İnsan yaratılmış bir varlıktır. Dolayısıyla insanda görülen akıl müstakil bir yetenek değildir; ona verilmiştir. Aklın gerçek sahibi ise insanı yaratan Allah’tır. Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir.
Kendilerine böyle bir nimet verilen kişiler ise, içinde bulundukları dünyayı çok daha ince yönleriyle değerlendirebilirler. Evrenin hangi köşesine dönüp baksalar karşılaştıkları her detayın Allah’ın sonsuz aklının örnekleriyle dolu olduğunu görürler. Kuran’da Allah’ın bu üstün aklı ve sanatı karşısında insanın nasıl aciz kaldığı şöyle bir örnekle haber verilmiştir:
“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)’ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4)
Ayette bildirildiği gibi, Allah’ın yaratmasında en ufak bir eksiklik yoktur. Çünkü Allah’ın sonsuz aklı, insanın sınırlı aklı ile kıyaslanmayacak kadar üstün ve eşsizdir. Evrendeki her sistemde karşılaşılan kusursuz yapı, bu üstün aklın bir göstergesidir. Allah’ın, insanlara böylesine kusursuz sistemler göstermesinin bir sebebi de, insanın aklın gerçek sahibinin Allah olduğunu bilmesi, Rabbimiz’in büyüklüğünü kavraması ve O’na teslim olup iman etmesidir.
Kuran’da geçen “... Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32) ifadesi akıllı insanların, aklın asıl sahibinin Allah olduğunu takdir edebildiklerine dikkat çekmektedir.
2013-11-13 12:59:19

Kuran Akıllı Olmanın Kılavuzudur

Zeki insanlar, genelde dikkat çekerler. Okulda matematik problemini çözme hızı veya bilimsel buluşlar yapmaları ile ön plana çıkarlar. İş yerlerinde bilgi birikimleri sebebiyle tercih edilirler. Genelde anlama, kavrama, çalışkanlık düzeyi yüksek kişiler olarak bilinirler. Peki, zeki bir insan her zaman akıllı mıdır? Bu sorunun cevabı, her zaman “evet” değildir. Akıl bambaşka bir özelliktir. Eğitimle, kültürle ya da problem çözme hızıyla kıyaslanmayacak kadar büyük bir hazinedir. Akıllı bir insan, dengeli ruh hali, itidalli tavırları, güzel bakışları, Rahmani konuşması, samimiyeti, dürüstlüğü, sağlam kişiliği gibi güzel ahlak özellikleri ile ön plana çıkar. Bir insan alabildiğine zeki olabilir ama vicdanını kullanmıyorsa akıllı değildir.
Vicdan kullanmak ise Allah korkusu yani iman ile mümkündür. Allah güzel, doğru ve akıllıca olan seçimi her zaman insanın vicdanına ilham eder. Akıllı olan insanlar, Allah’ın ilhamına göre hareket eder, bencilce davranmaz nefslerine göre hareket etmezler. Unutulmamalıdır ki ancak Allah’ı çok seven, Allah’ın büyüklüğünü kavrayan ve Allah’ı hoşnut etmek isteyen bir insan Allah’ın ayette bildirdiği ‘nur ve anlayışa’ sahip olabilir:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkup sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29)
 Allah’tan korkan ve samimiyetle Kuran’a uyan her insan akıllıdır. Ancak insanların çoğu böylesine büyük bir nimeti kolaylıkla elde etme imkanına sahip olduklarından habersizdirler. Aklın, insanların doğuştan kazandıkları zihinsel bir yetenek olduğunu sandıkları için, sahip olduklarının ötesinde bir kavrayış kazanabileceklerine ihtimal vermezler. Oysa Kuran ayetleri doğrultusunda yaşayan her insan akıllı olur, aklın insana kazandırdığı keskin bir şuur açıklığı ve kavrayış yeteneğine sahip olur. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
İşte bu (Kuran) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye birbildirip-duyurma (bir belağ)dır.” (İbrahim Suresi, 52)
1(55)Akıllı İnsanların Olaylar Karşısındaki Tavrı
Akıllı insanlarda çok dikkat çeken özelliklerden biri de Allah’ın verdiği lütufla, çözüm bulma kabiliyetleridir. Tecrübe ile açıklanamayacak bu özellik, akıllı insanları zeki insanlardan çok farklı kılar. Zeki bir insanın olaylar karşısındaki çözüm önerileri çoğu zaman yetersiz ve geçici kalabilir. Hatta böyle kişiler zaman zaman panikleyerek, korkarak, üzülerek veya kızarak karmaşık ve içinden çıkılmaz zorluklar oluşturabilirler. Fakat akıllı insanın sürekli şuuru açıktır. Geçmişte yaşadıklarının ve gelecekte tecrübe edeceği herşeyin Allah Katında ilk anda belirlenmiş olan kader içerisinde olup bittiğinin bilincindedir. Bu bilinç akıllı insanı psikolojik olarak sağlam tutar. Paniklemeden, ürkmeden, sarsılmadan, basiretli ve ferasetli adımlar atmasına vesile olur.
Kuran’da akıllarını kullanarak düşünen bu kimselerin, Rabbimiz’in büyüklüğünü görerek en doğru olana ve gerçeğe ulaştıkları şöyle haber verilmiştir:
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”” (Al-i İmran Suresi, 191)
Akıl ve Sevgi İç içedir
Akıllı insanlar sevginin değerini de çok iyi bilirler. Sevgi; akıl, özen, fedakarlık, sadakat ve samimiyet gerektirir. Allah’ı çok seven ve Allah’ın gücünün farkında olarak Allah’tan korkan bir Müslüman da son derece samimi olur ve sevgiyi içtenlikle yaşar. Allah’ı seven yarattıklarını da sever ve onların kıymetini bilir. Sevdiklerine saygı duyar, onlara konfor sağlar. Sağlıklarını, mutluluklarını ve en önemlisi onların da imanını düşünür. Daha güzel ahlaklı olmaları için onlara Kuran’dan öğütler verir, kötülükten sakınmaları için gayret eder. Böylece samimi imanlı insanların ortamı huzur, neşe ve güzellik dolu olur.
Allah’a sadık olan kişi, dostlarına da sadık olur. Bu sebeple imandan kaynaklanan akıl gerçek dostlukların ve sevginin uzun süreli yaşanmasına da vesile olur.
Aklı sayesinde sevgi dolu olan tüm tavırlarını hayatının sonuna kadar en güzel şekilde uygulayan bir insan ise hem dünyada güzel bir hayat yaşar, hem de Allah’ın rızasını hedefleyerek gösterdiği bu güzel tavırlarından dolayı cennetle mükafatlandırılır. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız. Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.” (Kehf Suresi, 30-31)
2(36)Akıl Artar ya da Azalır mı?
Allah ayetinde “… onların çoğu akıl erdirmez.” (Maide Suresi, 103) diye bildirmektedir. Kuran’a uyarsa insan akıllı olur, Kuran’dan saptığı an akılsızlık baş gösterir. Allah Kuran için “temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurmadır.” (İbrahim Suresi, 52) şeklinde bildirmektedir. Temiz akıl vicdanın kullanılmasıyla, Kuran’ın hükümlerine uyulmasıyla ancak ortaya çıkar. Bir insan istediği eğitimi alsın, istediği kadar zengin olsun Allah dilemedikçe akıllı olması mümkün değildir. Akıl samimi ve vicdanlı olundukça sürekli artabilir.
Ayrıca sürekli pozitif düşünmek de akıllı insanı zeki insandan ayırt eden önemli bir farktır. Akıllı insan sürekli tek taraflı olarak, Allah’tan yana olumlu düşünebilir. Şeytani düşünceye karşı şuuru çok açıktır, hemen Allah’a sığınıp Rahmani olan kararı verir. Haram bir fiil varsa aklını ve vicdanını kullanır ve onu yapmaz. Fakat vicdanını kullanmayan zeki insanlar, şeytani düşüncelere karşı koyabilecek bir güç bulamayabilirler. Olumlu da, olumsuz da düşünebilirler. Detaylarda boğulabilirler. Şeytani de, Rahmani de hareket edebilirler. Şeytani düşünmeye engel olacak güç Allah korkusudur.
Sonuç olarak vicdana uyulmadan yapılan her tavır kişinin kendisine zarar verir. Hem ruhen hem de bedenen böyle insanlar çok yıpranırlar. Konforlu ve huzurlu bir hayat yaşayamazlar ama vicdanını kullanan zeki bir insan zaten akıllı hale gelmiş ve yaşama amacının şuuruna varmış demektir. Böyle bir insan dünyada imtihan olduğunun farkına vararak bir saniye bile boş vakit geçirmez. Her anını Allah’ı razı etmek için kullanır. Ahiretinin asıl ve sonsuz hayatı olduğunu bilir ve sadece dünyadaki geçici istekleri doğrultusunda yaşamaz. Böyle insanlar için dünya, güzelliklerin yaşandığı, her anından zevk alınan, sıkıntıların bertaraf edildiği bir yer haline gelir, Allah’ı razı etmek amacıyla ahiret için çalışılan güzel bir hazırlık yurduna dönüşür.
Allah, Kuran’da ancak akıl sahiplerinin görüp anlayabileceğine ve sahip olabileceği üstün ahlak özelliğine dikkat çekmiş ve bilenlerle bilmeyenlerin aynı olmadığını hatırlatmıştır:
“Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler.”” (Zümer Suresi, 9)
3(40)Aklın Gerçek Sahibi Allah’tır
İnsan yaratılmış bir varlıktır. Dolayısıyla insanda görülen akıl müstakil bir yetenek değildir; ona verilmiştir. Aklın gerçek sahibi ise insanı yaratan Allah’tır. Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir.
Kendilerine böyle bir nimet verilen kişiler ise, içinde bulundukları dünyayı çok daha ince yönleriyle değerlendirebilirler. Evrenin hangi köşesine dönüp baksalar karşılaştıkları her detayın Allah’ın sonsuz aklının örnekleriyle dolu olduğunu görürler. Kuran’da Allah’ın bu üstün aklı ve sanatı karşısında insanın nasıl aciz kaldığı şöyle bir örnekle haber verilmiştir:
“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)’ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4)
Ayette bildirildiği gibi, Allah’ın yaratmasında en ufak bir eksiklik yoktur. Çünkü Allah’ın sonsuz aklı, insanın sınırlı aklı ile kıyaslanmayacak kadar üstün ve eşsizdir. Evrendeki her sistemde karşılaşılan kusursuz yapı, bu üstün aklın bir göstergesidir. Allah’ın, insanlara böylesine kusursuz sistemler göstermesinin bir sebebi de, insanın aklın gerçek sahibinin Allah olduğunu bilmesi, Rabbimiz’in büyüklüğünü kavraması ve O’na teslim olup iman etmesidir.
Kuran’da geçen “... Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32) ifadesi akıllı insanların, aklın asıl sahibinin Allah olduğunu takdir edebildiklerine dikkat çekmektedir.
2013-11-13 12:59:19

Kuran Akıllı Olmanın Kılavuzudur

Zeki insanlar, genelde dikkat çekerler. Okulda matematik problemini çözme hızı veya bilimsel buluşlar yapmaları ile ön plana çıkarlar. İş yerlerinde bilgi birikimleri sebebiyle tercih edilirler. Genelde anlama, kavrama, çalışkanlık düzeyi yüksek kişiler olarak bilinirler. Peki, zeki bir insan her zaman akıllı mıdır? Bu sorunun cevabı, her zaman “evet” değildir. Akıl bambaşka bir özelliktir. Eğitimle, kültürle ya da problem çözme hızıyla kıyaslanmayacak kadar büyük bir hazinedir. Akıllı bir insan, dengeli ruh hali, itidalli tavırları, güzel bakışları, Rahmani konuşması, samimiyeti, dürüstlüğü, sağlam kişiliği gibi güzel ahlak özellikleri ile ön plana çıkar. Bir insan alabildiğine zeki olabilir ama vicdanını kullanmıyorsa akıllı değildir.
Vicdan kullanmak ise Allah korkusu yani iman ile mümkündür. Allah güzel, doğru ve akıllıca olan seçimi her zaman insanın vicdanına ilham eder. Akıllı olan insanlar, Allah’ın ilhamına göre hareket eder, bencilce davranmaz nefslerine göre hareket etmezler. Unutulmamalıdır ki ancak Allah’ı çok seven, Allah’ın büyüklüğünü kavrayan ve Allah’ı hoşnut etmek isteyen bir insan Allah’ın ayette bildirdiği ‘nur ve anlayışa’ sahip olabilir:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkup sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29)
 Allah’tan korkan ve samimiyetle Kuran’a uyan her insan akıllıdır. Ancak insanların çoğu böylesine büyük bir nimeti kolaylıkla elde etme imkanına sahip olduklarından habersizdirler. Aklın, insanların doğuştan kazandıkları zihinsel bir yetenek olduğunu sandıkları için, sahip olduklarının ötesinde bir kavrayış kazanabileceklerine ihtimal vermezler. Oysa Kuran ayetleri doğrultusunda yaşayan her insan akıllı olur, aklın insana kazandırdığı keskin bir şuur açıklığı ve kavrayış yeteneğine sahip olur. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
İşte bu (Kuran) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye birbildirip-duyurma (bir belağ)dır.” (İbrahim Suresi, 52)
1(55)Akıllı İnsanların Olaylar Karşısındaki Tavrı
Akıllı insanlarda çok dikkat çeken özelliklerden biri de Allah’ın verdiği lütufla, çözüm bulma kabiliyetleridir. Tecrübe ile açıklanamayacak bu özellik, akıllı insanları zeki insanlardan çok farklı kılar. Zeki bir insanın olaylar karşısındaki çözüm önerileri çoğu zaman yetersiz ve geçici kalabilir. Hatta böyle kişiler zaman zaman panikleyerek, korkarak, üzülerek veya kızarak karmaşık ve içinden çıkılmaz zorluklar oluşturabilirler. Fakat akıllı insanın sürekli şuuru açıktır. Geçmişte yaşadıklarının ve gelecekte tecrübe edeceği herşeyin Allah Katında ilk anda belirlenmiş olan kader içerisinde olup bittiğinin bilincindedir. Bu bilinç akıllı insanı psikolojik olarak sağlam tutar. Paniklemeden, ürkmeden, sarsılmadan, basiretli ve ferasetli adımlar atmasına vesile olur.
Kuran’da akıllarını kullanarak düşünen bu kimselerin, Rabbimiz’in büyüklüğünü görerek en doğru olana ve gerçeğe ulaştıkları şöyle haber verilmiştir:
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”” (Al-i İmran Suresi, 191)
Akıl ve Sevgi İç içedir
Akıllı insanlar sevginin değerini de çok iyi bilirler. Sevgi; akıl, özen, fedakarlık, sadakat ve samimiyet gerektirir. Allah’ı çok seven ve Allah’ın gücünün farkında olarak Allah’tan korkan bir Müslüman da son derece samimi olur ve sevgiyi içtenlikle yaşar. Allah’ı seven yarattıklarını da sever ve onların kıymetini bilir. Sevdiklerine saygı duyar, onlara konfor sağlar. Sağlıklarını, mutluluklarını ve en önemlisi onların da imanını düşünür. Daha güzel ahlaklı olmaları için onlara Kuran’dan öğütler verir, kötülükten sakınmaları için gayret eder. Böylece samimi imanlı insanların ortamı huzur, neşe ve güzellik dolu olur.
Allah’a sadık olan kişi, dostlarına da sadık olur. Bu sebeple imandan kaynaklanan akıl gerçek dostlukların ve sevginin uzun süreli yaşanmasına da vesile olur.
Aklı sayesinde sevgi dolu olan tüm tavırlarını hayatının sonuna kadar en güzel şekilde uygulayan bir insan ise hem dünyada güzel bir hayat yaşar, hem de Allah’ın rızasını hedefleyerek gösterdiği bu güzel tavırlarından dolayı cennetle mükafatlandırılır. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız. Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.” (Kehf Suresi, 30-31)
2(36)Akıl Artar ya da Azalır mı?
Allah ayetinde “… onların çoğu akıl erdirmez.” (Maide Suresi, 103) diye bildirmektedir. Kuran’a uyarsa insan akıllı olur, Kuran’dan saptığı an akılsızlık baş gösterir. Allah Kuran için “temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurmadır.” (İbrahim Suresi, 52) şeklinde bildirmektedir. Temiz akıl vicdanın kullanılmasıyla, Kuran’ın hükümlerine uyulmasıyla ancak ortaya çıkar. Bir insan istediği eğitimi alsın, istediği kadar zengin olsun Allah dilemedikçe akıllı olması mümkün değildir. Akıl samimi ve vicdanlı olundukça sürekli artabilir.
Ayrıca sürekli pozitif düşünmek de akıllı insanı zeki insandan ayırt eden önemli bir farktır. Akıllı insan sürekli tek taraflı olarak, Allah’tan yana olumlu düşünebilir. Şeytani düşünceye karşı şuuru çok açıktır, hemen Allah’a sığınıp Rahmani olan kararı verir. Haram bir fiil varsa aklını ve vicdanını kullanır ve onu yapmaz. Fakat vicdanını kullanmayan zeki insanlar, şeytani düşüncelere karşı koyabilecek bir güç bulamayabilirler. Olumlu da, olumsuz da düşünebilirler. Detaylarda boğulabilirler. Şeytani de, Rahmani de hareket edebilirler. Şeytani düşünmeye engel olacak güç Allah korkusudur.
Sonuç olarak vicdana uyulmadan yapılan her tavır kişinin kendisine zarar verir. Hem ruhen hem de bedenen böyle insanlar çok yıpranırlar. Konforlu ve huzurlu bir hayat yaşayamazlar ama vicdanını kullanan zeki bir insan zaten akıllı hale gelmiş ve yaşama amacının şuuruna varmış demektir. Böyle bir insan dünyada imtihan olduğunun farkına vararak bir saniye bile boş vakit geçirmez. Her anını Allah’ı razı etmek için kullanır. Ahiretinin asıl ve sonsuz hayatı olduğunu bilir ve sadece dünyadaki geçici istekleri doğrultusunda yaşamaz. Böyle insanlar için dünya, güzelliklerin yaşandığı, her anından zevk alınan, sıkıntıların bertaraf edildiği bir yer haline gelir, Allah’ı razı etmek amacıyla ahiret için çalışılan güzel bir hazırlık yurduna dönüşür.
Allah, Kuran’da ancak akıl sahiplerinin görüp anlayabileceğine ve sahip olabileceği üstün ahlak özelliğine dikkat çekmiş ve bilenlerle bilmeyenlerin aynı olmadığını hatırlatmıştır:
“Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler.”” (Zümer Suresi, 9)
3(40)Aklın Gerçek Sahibi Allah’tır
İnsan yaratılmış bir varlıktır. Dolayısıyla insanda görülen akıl müstakil bir yetenek değildir; ona verilmiştir. Aklın gerçek sahibi ise insanı yaratan Allah’tır. Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir.
Kendilerine böyle bir nimet verilen kişiler ise, içinde bulundukları dünyayı çok daha ince yönleriyle değerlendirebilirler. Evrenin hangi köşesine dönüp baksalar karşılaştıkları her detayın Allah’ın sonsuz aklının örnekleriyle dolu olduğunu görürler. Kuran’da Allah’ın bu üstün aklı ve sanatı karşısında insanın nasıl aciz kaldığı şöyle bir örnekle haber verilmiştir:
“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)’ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4)
Ayette bildirildiği gibi, Allah’ın yaratmasında en ufak bir eksiklik yoktur. Çünkü Allah’ın sonsuz aklı, insanın sınırlı aklı ile kıyaslanmayacak kadar üstün ve eşsizdir. Evrendeki her sistemde karşılaşılan kusursuz yapı, bu üstün aklın bir göstergesidir. Allah’ın, insanlara böylesine kusursuz sistemler göstermesinin bir sebebi de, insanın aklın gerçek sahibinin Allah olduğunu bilmesi, Rabbimiz’in büyüklüğünü kavraması ve O’na teslim olup iman etmesidir.
Kuran’da geçen “... Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32) ifadesi akıllı insanların, aklın asıl sahibinin Allah olduğunu takdir edebildiklerine dikkat çekmektedir.
2013-11-13 12:59:19